BESTEKARLAR
AHMET HATİPOĞLU (1933-2015)
Ahmet Hatipoğlu, 'Burdurlu Hatib Hoca' nâmıyla ma'rûf din bilginlerimizden 'Hacı Mehmet Hatipoğlu' ile 'Edibe Hanım'dan, ağabeyleri Hasan ve Hüseyin'den sonra ilâhiyat Prof. Dr. Mehmet Hatipoğlu'nun ikizi olarak 1933'de Burdur'da dünyaya geldi. İlk-orta tahsilini; Burdur, İzmir ve Antalya'da tamamladıktan sonra 1955'de ses sanatçılığı sınavını kazanarak Ankara Radyosu'na kadrolu olarak girdi. Aynı tarihte başlayan yüksek öğrenimini de sürdürerek, A.Ü.Hukuk Fakültesi'nden 1961'de mezun oldu. Askerlik göreviyle avukatlık stajının bitiminden sonra tekrar Ankara Radyosu'na döndü. İmtihanlarını vererek Tanbur sanatçısı, Ses yönetmeni (tonmayster) ve Kudüm sanatçısı oldu. Tâkib eden yıllarda, 'Türk Mûsıkîsi Müdürlüğü' yaptı. Hocalık, Denetleme, Araştırma ve İnceleme, Repertuar gibi çeşitli sanat kurulu uzman üyeliklerinde bulundu. S.Ü. Devlet Konservatuarında dört sene kadar hocalık yaptı. Hatipoğlu, elli yılı aşkın sanat hayatında sayısız dînî ve din dışı Türk Mûsıkîsi eserine icrâ vasfı kazandırarak bu eserleri repertuarımıza katmış ve pek çoğunu bizzat sesi ve sazıyla ya da şefliğini yaptığı Klâsik Koro ve Tasavvuf Mûsikîsi Korusu ile yurt içi ve yurt dışında verdiği konserlerle tanıtmıştır. Üzerinde uzun uğraşlar verdiği, Kutb-i Nâyi Osman Dede'nin (1652-1730) büyük eseri 'MÎRÂCİYE'nin tamamını (2 saate yakın) ilk defa TRT'nin katkısıyla 'Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı' adına Ankara Radyosu Tasavvuf Korosuyla birlikte banda okuyarak tanıtılmasını sağlamıştır. TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu' tarafından hazırlanan 'Tarih İçerisinde Türk Mûsikîsi' albümünde (1995) yer alan 'Klâsik Türk Mûsikîsi' ve 'Türk Tasavvuf Mûsikîsi' CD'leri ile Başbakanlık ve TRT işbirliğiyle 2000 yılında çıkartılan 'Türk Tasavvuf Mûsikîsinden Seçmeler' CD'sini hazırlayıp şefliğini yapmıştır. Çeşitli ödülleri bulunan Ahmet Hatipoğlu, 'Türkiye Yazarlar Birliği' tarafından 1987 yılında 'Türk Musikisi dalında ve Tasavvuf Musikisi çalışmalarıyla' 'Yılın Sanatçısı' seçilmiş, 1993 de 'Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü'nün açtığı 'Türk Sanat Müziği Beste Yarışması'nda 'Uşşak Kâr-ı Nâtık' adlı yeni form çalışmasıyla 'Büyük Ödül'e lâyık görülmüştür. Kültür Bakanlığı ve TRT'nin birlikte düzenledikleri '1996 Dede Efendi Yılı Türk Sanat Müziği Beste Yarışması'nda 'Şehnâz Nakış Beste'si ile birinci olmuş ve 'Türk Milletine yaptığı hizmetlerden dolayı 2009 yılı TBMM Üstün Hizmet Ödülü'ne lâyık görülmüştür.
AKIN ÖZKAN (1934-2007)
Akın Özkan, 1934 yılında Bursa'da dünyaya geldi. Uzun yıllar TRT radyolarında çeşitli görevleri yürüttü. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikîsi Konservatuarı'nda öğretim üyesi olarak görev yaptı ve buradan emekli oldu. Tanbur, Türk Müziği nazariyatı, koro ve toplu uygulama derslerinin yanında, Türk Sanat Müziği ana sanat dalı ve ses eğitimi bölüm başkanlığında da bulundu. Önemli bir bestekâr, iyi bir tanburi ve değerli bir öğretim elemanı olarak Türk Sanat Musikisi tarihinde yerini alan sanatçının, 40 saz eseri ve 100 şarkısını içeren yardımcı ders kitapları da bulunmaktadır. Akın Özkan, 3 Ocak 2007 günü İzmir'de yaşama veda etti.
ALÂEDDİN ŞENSOY (1932-1997)
1932 Yılında İzmir 'de dünyaya geldi. Ailesi ile birlikte 1938 Yılında Bergama 'Ya Yerleşti. İlkokulu Ve Ortaokulu Bergama 'da Okudu Ve Lise Tahsilini Tamamlayamadı. Ayhan Şensoy İle Evlendi Ve Bu Evlilikten Süleyman Adında Oğlu Oldu. 1952 Yılında İzmir Radyosu 'nun açtığı sınava girdi ve kazandı. İzmir Radyosu 'nda çalışmaya başladı. Burda Mehmet Kasabalı, Necdet Varol ve Cüneyt Orhon gibi kıymetli hocalarla tanıştı. Bu hocalardan nota, usul, solfej ve makam dersleri aldı. 1960 Yılında plak doldurmak için İstanbul 'a gitti. İstanbul Radyosu 'na müracaat etti ve müracaatı kabul edildi.
ALÂEDDİN YAVAŞCA
1 Mart 1926 yılında Kilis'de doğmuş olan Alâeddin Yavaşca'nın annesi Enver Hanım, babası Hacı Cemil Efendi'dir. İlk ve orta okulu Kilis'te bitirmiş, lise birinci sınıfı Konya'da,ikinci ve ücüncü sınıfları da İstanbul Erkek Lisesi'nde okumuştur. 1945 yılında Tıp Fakültesi imtihanını kazanmış, 1951 yılında mezun olup, aynı yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisası yapmaya başlamıştır. 1955 yılında mütehassıs hekim olduktan sonra, çeşitli hastanelerde Baş Asistan, Şef Yardımcısı, Kiinik Şefliği yapmış, son olarak da Haseki Hastanesi Başhekimliği'nden emekli olup, aktif tıp hayatını noktalamıştır. Bir süre muayenehane açmış, serbest hekimlik de yapmıştır. 1950 yılında radyo sanatçılığı imtihanını kazanıp, İstanbul Radyosu ailesine katılmıştır. Alâeddin Yavaşca, üç önemli musıkîsinastan meşk etmis ve Türk Musıkîsinin inceliklerini öğrenerek kendisini yetiştirmiştir : Sâdettin Kaynak, Zeki Ârif Ataergin ve Münir Nurettin Selçuk.Bunların yani sıra; Dr. Suphi Ezgi, Mes'ud Cemil, Refik Fersan, Nüri Halil Poyraz, Suphi Ziya Özbekkan, Cevdet Çağla, Fehmi Tokay, Hüseyin Sâdettin Arel, Ekrem Karadeniz, Fikret Kutluğ'dan da önemli ölçüde yararlanmıştır. İlk eserini 1951 yılında bestelemiş olan Alâeddin Ya- vaşca'nın dini ve din dışı, saz ve söz eseri olarak dört yüz elli'yi aşkın bestesi vardır. Ayin-i Şeriften, çocuk şarkısına uza nan geniş bir bestekârlık yelpazesine sahiptir.
ALEKO BACANOS (1888 ? 1950)
Silivri'de doğdu. Müzisyen bir aile çevresinde yetişti. Lavtacı Lambo'nun oğlu, Yorgo Bacanos'un ağabeyidir. Kardeşi Yorgo gibi, çok genç yaşında usta bir musikici olarak şöhret kazandı. İstanbul'un önde gelen kemençecilerindendi. Atatürk'ün huzurunda çalan müzisyenlerdendi. Kemençeciliğinin yanı sıra az sayıda, fakat usta işi şarkılarıyla da ün kazandı.
AMİR ATEŞ
1942 yılında Kandıra'da dünyaya geldi. Eğitimini dini yönde geliştiren bestekâr, küçük yaşlarda İstanbula gelerek zamanının en değerli Üstatlarından feyz almanın gayreti içinde olmuş başta Hasan Akkuş, Kemâl Batanay, Sabahattin Volkan, Haul Can, Sadettin Kaynak gibi büyüklerin öğrencisi olmuş olsa bile, gönlünün bir şekilde huzura kavuşmuş olmasının hazzına varamamış, ta ki Üsküdar musiki cemiyeti ümmânının derinliklerinde kendini kaybedene kadar (1959) Beste calışmalarına hemen aynı tarihlerde başlamış olan bestekâr, musikimizin sanat, dini, halk müziği ve saz eserleri gibi dallarında pek çok denemeler yaparak bugüne değin 700-800 civarında eser vücuda getirmiştir.
ARİF SAMİ TOKER (1926 - 1997)
Arif Sami Toker, 14 Nisan 1926 tarihinde Gelibolu`da doğmuştur. Daha sonra İstanbul'la taşınan babası Şükrü Bey, annesi Hanife Nimet hanımla beraber çocukluğu ve gençliği İstanbul`da geçen sanatçının çok genç yaşta, bestekâr Sadettin Kaynak ve Hafız Kemal Batanay ile musiki dersleri aldı. Üsküdar Musiki Cemiyeti 'e kaydoldu ve Emin Ongan`ın derslerini takip ederek musiki bilgisini geliştirdi. Ortaokulu İstanbul'da okudu. 16 yaşındayken, 1942 yılında yapılan İstanbul Konservatuarı Türk Müziği İcra Heyeti imtihanını kazanarak göreve başladı. Bu görev kendine Dr. Suphi Ezgi ve Sadettin Arel gibi musiki bilginlerinle tanışma fırsatını buldu ve bunların talebesi oldu. Nazari bilgisini en üst seviyeye getirdi. Ticaret Lisesi yerine Konservatuvarı tercih ettiği için öğrenimi yarım kaldı ve askerliğini er olarak bando bölüğünde yaptı. Burada batı müziği enstrümanlarını tanıma fırsatı buldu. 1945 yılında İstanbul Tepebaşı Gazinosu'nda ilk defa sahneye çıkarak sahne hayatına başladı. Nihavent Makamında birçok şarkı besteledi. 1950 yılında İstanbul Radyosu 'nda amatör sanatçı olarak göreve başladı. Daha sonra İstanbul Radyosu Türk Musikisi Şubesine kadrolu olarak göreve devam etti. 1952 yılında başlayarak yurt turnelerine çıktı ve 30 turne yaparak rekor kırdı. 1954 yılında İzmir Radyosu Müzik Yayınları Şefliği görevine atandı ve bu görevi 4 yıl sürdürdü. İzmir Türk Musiki Derneği 'nin başkanlığını da yaptı. Arif Sami Toker'in eskimeyen bir sesi, şahane bir icra tarzı vardı. Türk Musikisinde en çok bestesi bulunan bestecilerimizden biridir. Nazari ve nota bilgisi en üst düzeydeydi. Bestekar Arif Sami Toker ve eşi Sevim Toker, 1987 yılında Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası için bir marş hazırlamıştır. Arif Sami Toker, 1946 yılında Meliha hanımla evlendi ve bu evlilikten çocukları olmadı. Daha sonra bir iki evlilik daha yaptı, en son Sevim Toker hanım ile evliydi. Arif Sami Toker, 27 Nisan 1997tarihinde İstanbul'da yoksulluk içinde Balıklı Rum Hastanesi'nde kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti.
ARTAKİ CANDAN (1885 - 1948)
O dönemlerde bize bağlı bir vilâyet olan, şimdi Yunanistan'ın sınırları içindeki Selânik'te doğdu. Selânik İdâdîsi'ni (lise) bitirdikten sonra İstanbul Tıp Fakültesi'nde iki yıl okudu. Kanun sazını çok iyi derecede çalan sanatçı, Selânik'te meşhur bestekâr Udî Ahmet Bey'den hayli eser meşk etti. Kemâni Tatyos'un fasıllarına katıldıktan sonra müzik çevrelerinde şöhret yaptı. Ünlü Sahibinin Sesi firmasında Türk Musikisi şefi olarak çalıştı ve binlerce eserin plaklara kaydedilmesini sağladı. Konservatuvar İcrâ Heyeti'nde de görev yapan bestekârın elimizde taşplaklardaki taksimlerinden başka üçü saz eseri diğerleri şarkı formunda olmak üzere elli civarında eseri vardır.
ASDİK AĞA (1840-1913)
İstanbul'un Ortaköy semtinde doğan Ermeni bestekâr, dayısı Mofses Papazyan'dan ve daha sonra da Aristakes Ohanesyan'dan mûsiki öğrendi. Asıl adı Asadur Hamamcıyan'dır. Din dışı Türk mûsikisinde birkaç bin eseri ezbere almış iyi bir hânende olarak tanındı. Abdülhalim Paşa koleksiyonunun büyük bir kısmını notaya alan Asdik Ağa, Bogos Hamamcıyanın da babasıdır. Günümüze kırk bir eseri gelebilmiştir.
ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (1894 - 1973)
Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar, babası "Karaca" lakaplı Ahmet adında bir çiftçiydi. Veysel'in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. Ardından Veysel de yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü de kaybetti. Kendi anlatımına göre:« Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeğe gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe .yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan. » Babasının, Âşık Veysel'e oyalanması için aldığı sazla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı.1933 yılında tanıştığı Ahmet Kutsi Tecer'in teşvikleriyle kendi sözlerini yazıp söylemeye başladı. Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yaptı. 1965 yılında özel kanunla maaş bağlandı. 1970'li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla'da her yıl adına şenlikler yapılır. Eserlerinde Türkçe'si yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içeydi. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de vardır. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.1973 yılında akciğer kanseri sonucunda vefat etti.
AVNİ ANIL (1928 - 2008)
Avni Anıl, 23 Nisan 1928 tarihinde İstanbul'un Üsküdar selimiye semtinde doğdu. Selimiye'deki Ondokuzuncu İlkokulu bitirdi, 1942 yılında Paşakapısı Ortaokulunu bitirdi ve Haydarpaşa Lisesi'nde okudu. Ara vermek zorunda kaldığı lise eğitimimi, 1966 yılında açılan olgunluk sınavı sonucunda tamamladı.Konservatuar mezunudur. Ailesi Bulgaristan'ın Varna kentinden Türkiye'ye gelmiş ve Edirne'ye yerleşmiş daha sonra Biga'nın Kozçeşme nahiyesine göç etmişler. Kız kardeşinin adı Berhayat Anıl'dır. Çocukluk yıllarında Üsküdar halkevinde müziğin ilk öğelerini öğrendi. 1943-1946 yılları arasında Cumartesi Pazar günleri Çamlıca Kısıklı' daki aile çay bahçesinde program yapıyorlardı. 1950 yılında Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde 7 yıl süreyle Türk müziğinin ne olduğunu öğrendi. Beste, şarkı formu, günün şarkılarını meşk yoluyla öğrendi. 1949 yılında Askerliğini İstanbul'da yaptıktan sonra Polis Enstitüsü'ne girdi, polis oldu. döndü ve ilk ataması Adana Emniyet Müdürlüğü oldu. 1955 yılında polislikten ayrıldı ve gazeteciliğe başladı. Üç yıl Akşam gazetesinin sanat sayfasını yönetti. Aynı zamanda 1955-1967 yılları arsında İstanbul Radyosu'nun haber servisinde çalıştı. 1990 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü; Devlet Klâsik Türk Müziği Koro ve Topluluklarının sınavlarını yapmak için Uzman Sanatçı kadrosu ile yeniden memurluğa başladı. 120'yi aşkın eseri olan besteci, 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanı verildi. Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu sanat faaliyetlerine büyük katkılarda bulunup, defalarca konuk şef olarak görev yapan büyük bestekâr Avni ANIL aynı zamanda Elazığ, Diyarbakır, Samsun, Konya ve Bursa'da koroların kurulması çalışmalarında bulundu. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şiirlerini besteledi. Son dönem besteciler içinde Yusuf Nalkesen ile birlikte en önde gelenlerdendir. Avni Anıl 14 Haziran 2008 günü İzmir'de solunum yetmezliği hastalığından yaşama 80 yaşında veda etti. İzmir Balçova Mezarlığı'nda toprağa verildi.
BEKİR SITKI SEZGİN (1936-1996)
Büyük sanatkar Bekir Sıtkı Sezgin 1 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul'un Şehremini semtinde doğdu. Babası Hafız Hüseyin Efendi (1899-1969), annesi Feride Hanım'dır. 1942 yılında ilk öğretime başladı, lisede okurken babasının teşviki ile başarılı bir sınav vererek İstanbul belediye Konservatuarı'na giren B. Sıtkı Sezgin buradan mezun oldu. 1956 yılında Denizli'de vatani görevini tamamladıktan sonra 1958'de İzmir'e yerleşti. 1959'da İzmir Radyosu'nun sınavını kazanarak 'yetişmiş sanatkar' olarak göreve başladı. Ayni yıl içinde solist, bir diğer sınavla da 'Birinci sınıf ses sanatkarı' ünvanını aldı. 1967 yılından itibaren aynı kuruluşta stajyer sanatkarlara öğretmenlik yaptı. 1973'de İzmir Radyosu'nda 'Klasik Koro Şefi' oldu. 1976'da İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Öğretim Üyeliği'ne getirildi. Aynı tarihlerden başlayarak İstanbul Radyosu ses sanatkarlığını, Küçük Koro Şefliği'ni ve TRT Merkez Denetleme Kurulu üyeliği'ni birlikte yürüttü. 1980 yılında TRT'den emekli oldu ve konservatuardaki görevinden ayrıldı. 1971-1983 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkelerinde dini ve dindışı musikimizle ilgili konserler verdi. 1985 yılında özel bir anlaşma ile İ. T. Ü. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nda öğretim üyeliğine başladı. Olağanüstü bir ses ve hançere güzelliğine sahip olan, kendisine yetecek kadar tanbur çalan B. Sıtkı Sezgin'in dini ve din dışı olmak üzere birçok ilahi, durak, beste, ağır semai, yürük semai, şarkıları vardır. Üstadın eserlerinde günümüzün zevk anlayışına cevap verme endişesinden çok sanatkar bir ruhun titizliği hissedilir. Dokuz yaşından bu yana ömrü hayatında musikimizin içinde yoğrulan sanatkar;'Bütün bunlar hayatimi doldurmaya kafi geldi ve başka bir işle iştigal etmeme esasen fırsat vermedi. Yani kısaca söylemek gerekirse hayatımı yalnız musikiye vakfettim. Şu gerçeği de önemle belirtmek isterim ki, küçük yaşımda başlayıp hayatimi yalnız musikiye vakfetmiş olan ben, henüz hiçbir şey öğrenmediğimin farkındayım. 'demiştir. Ömrü boyunca bildiklerini yetiştirdiği öğrencilerine öğretmeye çalışmıştır ve sayısız sanatkar yetiştirmiştir.
BİLGE ÖZGEN (1935)
1935 yılında Viranşehirde doğdu. İlk tahsilini Adana'da , Lise öğrenimini Kilis'te tamamladı. 1959 yılında Ankara erkek teknik yüksek öğretmen okulu' nu bitirdi. İlk müzik bilgilerini amatör bir müzisyen olan babası Sabri Özgen' den aldı. Ankaradaki öğrencilik yıllarında Vedia Tunççekiç ve Erol Sayan' la tanıştı. Kendisi bu dönemi, "müzikteki ikinci dönemi " olarak nitelendiriyor. Malatya' da öğretmenlik görevine başladığı 1959' da Nevzat Özgen hanımla evlendi. 1980 yılında Milliyet yılın en sevilen 10 şarkısı anketi'nde " Unutur Sanma Sakın " adlı eseriyle 4.'lük elde eden sanatçı, 1987'de TRT-TUTAV beste yarışmasında " Kız Sana Bir Hal Olmuş" adlı eseriyle 3.'lük ödülü 1989'da TRT 25.Yıl Beste Yarışması'nda 1.'lik , 3.'lük ve birinci mansiyon ödülünün sahibi oldu.
BİMEN ŞEN ( 1873-1943 )
(1873 ' 26 Ağustos 1943) Bursa'da doğdu. Aile soyadı Derkasparyan'dır. Çocukluğunda Bursa Ermeni Kilisesi'nde ilâhi okurken kendisini dinleyen Hacı Ârif Bey tarafından keşfedildi. On dört yaşındayken geldiği İstanbul'da Hacı Ârif Bey, Tanburî Cemil Bey, Aziz Dede, Şevki Bey, Rahmi Bey gibi üstadlardan yararlandı. Çok tanınan ve aranan bir hânende olarak ün kazandı. Atatürk'ün daveti üzerine Ankara'da ve Dolmabahçe Sarayı'nda da okumuş ve 'Yüzüm şen' sözleri ile başlayan şarkısının çok meşhur olmasından sonra Atatürk tarafından kendisine 'Şen' soyadı verilmiştir. Fasıl literatürünün en büyük bestekârı olan Bimen Şen'in günümüze iki yüz elli eseri ulaşmıştır.
BÜLENT NURAN ( 1977 - )
20.07.1977 de Samsun'da dünyaya geldi.İlk,orta ve lise öğrenimini Samsun'da tamamladıktan sonra İşletme ve Konservatuvar eğitimi almıştır.
1997 yılında,Samsun Konservatuvarının açmış olduğu sınava girmiş ve sınavı başarıyla geçerek 4 yıllık bir eğitim almaya hak kazanmış ve eğitimini başarıyla tamamlayıp mezun olmuştur. Konservatuvarın ilk yıllarında UD enstürmanını çalmaya başlamış ve yine bu yıllarda ilk beste ve güfte denemelerini yapmaya başlamıştır.Beste denemelerinin ilk yıllarında Hocası Cavit ERSOY'dan destek almış ve beste denemelerini hocasından aldığı bilgilerle şekillendirmiştir.Daha sonraları ise,kendisi de Samsunlu olan Türk Müziğinin değerli bestekarı Turhan TAŞAN'dan dersler alıp,beste denemelerine son şeklini vermiştir.Şu an 300'yi aşkın değişik form ve usulde bestesi bulunmakta olup bu bestelerin bazıları TRT repertuvarındadır.
2003 yılından itibaren MESAM ( Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği ) üyesi ve yine 2004 yılında kurulan SASAD (Samsunlu Sanatçılar Derneği ) kurucu üyesidir.
2006 yılında İZMİR-KARŞIYAKA BELEDİYESİ'nin düzenlemiş olduğu KARŞIYAKA konulu Beste Yarışmasında,Sözleri Hüseyin AKYÜZ'e ait olan ''GÜN BATIMI KARŞIYA'' adlı bestesiyle MANSİYON ödülü almıştır.
2007 yılında KADIKÖY BELEDİYESİ ( KASDAV ) BESTE YARIŞMASI'n da ise,Sözleri Ömer UMUTLU'ya ait olan ''GÖNLÜME DOLUP DA ÇAĞLAYANSIN SEN'' adlı bestesiyle 2.lik ödülü almıştır.
2011 yılında KADIKÖY BELEDİYESİ ( KASDAV ) BESTE YARIŞMASI'n da ise,Sözleri Hanife UZUN'a ait olan ''ÖMRÜMÜN BAHARI SEN DE Mİ KALDI?''adlı bestesiyle 1.lik ödülü almıştır.
2012 yılında KADIKÖY BELEDİYESİ ( KASDAV ) BESTE YARIŞMASI'n da ise,Sözleri Musa KALKINÇ'a ait olan ''KALBİMİ ÇALDIĞIN YALAN MI SÖYLE ?''adlı bestesiyle MANSİYON ödülü almıştır.
2012 yılında 8.AMASYA ALTIN ELMA BESTE YARIŞMASI'n da ise,Sözü ve Müziği kendisine ait olan ''AKŞAM YİNE YORGUN YÜREĞİM ?''adlı bestesiyle MANSİYON ödülü almıştır.
2014 yılında KADIKÖY BELEDİYESİ ( KASDAV ) BESTE YARIŞMASI'n da ise,Sözleri Rüştü OKYAR'a ait olan ''ÇAPKIN KIZ'' adlı bestesiyle MANSİYON ödülü almıştır.
2014 yılında 10.AMASYA ALTIN ELMA BESTE YARIŞMASI'n da ise,bir bestesinin Sözleri Güler TURAN'a,diğer bestesinin Sözleri de kendisine ait olan 2 bestesi TRT repertuarına alınmıştır.
2015 yılında KÜSADER Derneğinin düzenlemiş olduğu Beste Yarışmasında ise,Sözleri Nurcan TÜYEL'e ait ''KIRÇİÇEĞİM'' adlı bestesiyle 3.lük ödülü almıştır.
2015 yılında Uluslararası Lions Dernekleri 118-Y İstanbul Anadolu Yakası Yönetim Çevresi Federasyonunun düzenlemiş olduğu, Beste Ödüllü , Türk Sanat Müziği Altın Güfte (Şarkı Sözü) Yarışması'nda ise, Bestekar Jüri üyesi olarak görev almıştır.
2016 yılında KÜSADER Derneğinin düzenlemiş olduğu Beste Yarışmasında ise,Sözleri Tezcan Feyyaz GÜNDAY'a ait ''BİR EYLÜL AKŞAMI'' adlı bestesiyle MANSİYON ödülü almıştır.
2016 yılında KADIKÖY BELEDİYESİ ( KASDAV ) BESTE YARIŞMASI'n da ise,Sözleri Emrullah Bedir'e ait olan ''İSTANBUL'U SEVİYORUM'' adlı bestesiyle MANSİYON ödülü almıştır.
2016 yılında 12.AMASYA ALTIN ELMA BESTE YARIŞMASI'n da ise,bir bestesinin Sözleri Güler TURAN'a,diğer bestesinin Sözleri de Musa KALKINÇ'a ait olan 2 bestesi TRT repertuarına alınmıştır.
2016 yılında ANKARA KULÜBÜ DERNEĞİ'nin düzenlemiş olduğu Beste Yarışmasında ise,Sözleri M.Kemal KOCABALLI'ya ait ''BAŞKENTİM ANKARA DEDİ ATATÜRK'' adlı bestesiyle MANSİYON ödülü almıştır.
2005-2008 yılları arasında SASAD TÜRK MÜZİĞİ KONSERVATUVARI'nda Öğr.Görevlisi ve İcra Heyeti UD sanatçısı olarak görev yapmıştır.
2006 yılında SASAD TÜRK MÜZİĞİ KONSERVATUVARI ÇOCUK KOROSU'nun kurucu Şefliğini üstlenip 2008 yılına kadar da bu görevi yapmaya devam etmiştir.
Halen , Tuzla Musiki Şinas T.S.M Korosunu ve Kadıköy Mutlu T.S.M Korosunu çalıştırmakta olup birçok öğrencisine enstürman ve musiki eğitimi vermeye devam etmektedir.
irtibat : bulentnuran@gmail.com ya da facebook : udi bestekar bülent nuran
CAVİT ERSOY (1943)
15.Mart.1943 tarihinde Samsun’da doğdu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunudur. Yeter ERSOY ile evli olup,Çiğdem,Ayşe, Arzu ve Murat isimli 4 evladı vardır. 1963-1990 yılları arasında Mâli Müşavirlik yapmış olan Cavit Ersoy, 1969-1979 yılları arasında Samsun Musiki Cemiyetinde ve Ondokuzmayıs Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi ve şeflik, 1979-1990 yılları arasında da Samsun Belediye Konservatuarında Bölüm ve icra heyeti şefliği yapmıştır.1990 yılından 2008 yılına kadar da Kültür ve Turizm Bakanlığa Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosunda koro müdürü- şef yardımcısı ve şef olarak görev yapmıştır. 2008 yılında yaş haddinden emekli olan sanatçı halen Samsun Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı TSM bölüm Başkanı ve koro şefi olarak görev yapmaktadır. 2 Kâr-ı Nâtık, 1 Ayin-i Şerif olmak üzere çeşitli formlarda bugüne kadar 250 e. Yakın eser besteleyen Cavit Ersoy’un TRT Repertuarında 107 eseri bulunmaktadır. Eserleri bir cok yarışmada finale kalmış ve ödül almış olan sanatçının Van Şarkı Yarışması’nda 1 şarkısı 1.olmuş , 3. Altın Elma Yarışmasında bir bestesi 3.olmuş ve Kültür Bakanlığı yarışmalarında 4 defa çeşitli ödüller almıştır. 22.Mayıs 2015 günü 2015 KADIKÖY BESTE YARIŞMASI’NDA 1.lik ödülü almıştır. Kadıköy Beste Yarışması 2016 de 1 Şarkısı Mansiyon almış ve yine 2016 TEKİRDAĞ ALTIN KİRAZ BESTE YARIŞMASI’nda 1 şarkısı 2. Olmuş ve 1 şarkısı da Jüri Özel ödülü ile ödüllendirilmiştir. “ 2016 AMASYA ALTIN ELMA BESTE YARIŞMASI” nda finale kalmıştır.
CEVDET ÇAĞLA (1900 - 1988 )
İstanbul'un Acıbadem semtinde doğdu. Çocukluğunda batı tarzında keman dersleri aldı. Bebek Fransız Okulu'nda okudu ve okul orkestrasında çaldı. Musullu Hafız Osman Efendi'den Türk Musikisi öğrendi. Devrin eğitim bakanlığı tarafından Batı müziği eğitimi için Berlin'e gönderildi. Dârüttâlim-i Musiki Heyeti'nde on beş yıl keman çaldı. Ankara ve İstanbul radyolarında yönetici ve sanatçı olarak çalıştı. Bağdat Konservatuvarı ve İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nda keman hocalığı yapan bestekârın eldeki eserleri 100'den fazladır.
CİNUÇEN TANRIKORUR (1938 ? 2000)
İstanbul Fatih'te doğdu. Adâlet ve Zaferşan Tanrıkorur'un oğludur. Adı Kazan Tükçesi'nde her zaman yenen anlamındaki. 'Yenucu ' Yenici' kökünden gelmektedir. Çarşamba ilkokulunu, İtalyan Lisesi'ni ve Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü'nü bitirdi. İtalyanca'dan başka Latince, Fransızca ve İngilizce öğrendi. Beş yaşlarında müziğe başladı ve Klasik Türk Müziği eğitimi aldı. Tanbûrî Cemil Bey, Münir Nurettin Selçuk, Şerif Muhiddin Targan, Yorgo Bacanos, Sâdeddin Kaynak, dinleyerek istifade ettiği sanatçılardır. On sekiz yaşlarında kendi kendine öğrendiği udu kısa zamanda ilerleten ve geliştiren sanatçı, yirmi iki yaşında İstanbul Radyosu'na girdi. Bu kurumda birçok görevler yaptı.Yaptığı üç yüz civarındaki bestenin çoğuyla ödül aldı. Şedd-i Saba ismiyle terkib ettiği makamdan tam bir 'Klasik Fasıl' besteleyen Tanrıkorur Türk Halk Müziği'nin 'Aşık' ları gibi Klâsik Türk Müziği'nin 'Ozan Hanende ve Sâzende' si olmuştur. Yurt içinde ve dışında çok sayıda resital ve konferanslar yayınlayan bir solo Long Play'i ve tamamen kendi bestelerinden oluşan bir kaseti bulunan Tanrıkorur, uzun yıllar tedavi gördüğü kanser hastalığına yenik düştü ve Marmara Üniversitesi Hastanesi'nde vefât etti.
DRAMALI HASAN HASGÜLER (1896-1984)
Drama'da doğdu. 1912 Balkan Harbi'nde âilesiyle berâber İstanbul'a göç etti ve bu yaşlarda uda başladı. Türk musikisine dâir geniş bir bilgi edinen bestekârın hocaları hakkında elimizde bir bilgi yoktur. Yunanistan, Mısır ve Suriye gibi ülkeler başta olmak üzere bir çok yabancı ülkede konserler veren bestekârın elimizde seksen civarında eseri mevcuttur.
EBÛ-BEKİR AĞA (1685-1759)
Lâle Devri (1718-1730) ile I. Mahmud (1730-1754) devrinin büyük bestekârı olan Bekir Ağa,İstanbul'da Eyüp Sultan'da doğdu.Bu yüzden Eyyûbî diye de anılmıştır.Genç yaşında Enderûn'a alınmış, 'çavuş' ünvânını kazanmış,emsâlsiz bir bestekâr ve hânende olarak şöhret yapmış,fasıl idâre etmiş ve Enderûn'da mûsiki öğretmiştir.Itrî öldüğü zaman yirmi beş yaşlarında olan Bekir Ağa'nın bir Peşrev,bir Saz Semâîsi,bir Kâr,on altı Beste,on dört Ağır Semâî ,on altı Yürük Semâî olmak üzere kırk dokuz eseri günümüze gelebilmiştir.
EKREM GÜYER (1921-1954)
Ekrem Güyer 1921 yılında Karaman'da doğdu; ailesi aslen Ermeneklidir. Babası Mehmed Adil Bey şâir ve sanattan anlayan bir kimseydi. Daha sonra İzmir'e yerleştiler. Orta öğrenimini İzmir Namık Kemal Lisesi'nde tamamladı. Baba mesleği olan mobilyacılık yaparken bir yandan da boksa çalışıyordu. Bu spor dalında derece almıştır. Liseyi bitirdiği 1943 yılında Ankara Radyosu'nun açtığı ses sınavını kazanarak stajyer oldu. Bu kuruluşun disiplinli çatısı altında sanatında ilerleyerek usta bir ses sanatkârı olarak yetişti. 1944 yılında Müzehher Güyer'le evlendi. 1946 yılında tek çocuğu olan, Ankara Radyosu ses sanatkârlarından Metin Güyer doğdu. 19 Şubat 1954 tarihinde bir mide kanaması sonucu Ankara Nümûne Hastahanesi'nde öldü; Cebezi Asri Mezarlığı'nda toprağa verilidi.
EMİN ONGAN(1906-1985)
(14 Eylül 1906 ' 2 Şubat 1985) Edirne'de doğdu. İlk keman ve müzik derslerini ağabeyi Nedim Ongan'dan aldı. On dört yaşında İstanbul'a gelerek Edip Nâzım Bey ve Muzıkalı Celâl Bey'den nota öğrendi. 1927 yılında Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne kemânî olarak katıldı. 1938 yılında yöneticiliğe getirildiği Üsküdar Musiki Cemiyeti'ni ölümüne kadar elli yıl süre ile bir konservatuvar ciddiyeti ile yönetti ve sayısız öğrenci yetiştirdi. İstanbul Radyosu'nda uzun yıllar kemanî ve koro şefi olarak görev yaptı.İstanbul Belediye Konservatuvarı İcrâ Heyeti'nde keman çaldı. Saz eserleri de besteleyen sanatçının doksan civarında eseri mevcuttur.
EROL SAYAN (1936)
(d.1936 - Kastamonu 'nun Araç ilçesi). Bestekâr. Çankırı endüstri Meslek lisesi mezunu. 1961'de Ankara Radyosu sanatçı sınavını kazandı. Dr. Recai Özdil 'den aldığı armoni bilgisini bestelerine uyguladı. Bestekâr İsmail Baha Sürelsan 'ın uzun yıllar kendi evinde sürdürdüğü akademik müzik çalışmalarına iştirak etti. Türk müziğindeki çoksesliliğin, müziğimizde zaten var olan "niseb-i şerifeler" (şerefli oranlar) yoluyla geliştirilecek teknikle olabileceği üzerinde durdu ve bu konuda ciddi çalışmalar yaptı. Müzik çalışmalarına 1954 yılında başladı. 1964 yılına kadar Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerine teorik mûsıkî dersleri verdi ve temel bilgiler yanında koro çalışmalarını da devam ettirdi. Türkiye'nin ikinci üniversite korosunu ODTÜ 'de (1967) kurdu. Bu yıllarda, Millî mûsıkîmizin ses sistemi, makamların oluşmasında kullanılan elemanlarla, makam ve formların anlatımı, vuruşlarda disiplin ve perde adlarının kolay anlaşılır hale getirilmesi ve usûl şifresi çalışmalarına ağırlık verdi. Erol Sayan, İTÜ Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı'nda repertuar, bu göreve paralel olarak da ODTÜ'de Türk mûsıkîsi dersleri vermektedir. Bestekârın, 156'sı TRT (Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu) repertuarında olmak üzere, değişik form ve makamlarda 310 civarında eseri bulunmaktadır. Bilhassa mâhur makamındaki besteleri oldukça başarılı bulunmaktadır. 1985 yılında TRT'nin düzenlemiş olduğu beste yarışmasında "Ömrümüzün Baharı Birlikte Geçsin" adlı eseri ile birincilik kazanmıştır.
FÂRUK ŞÂHİN (1957)
03.12 1957 yılında Samsun'da doğdu. Mûsıkî yaşantısı, babasının çaldığı kaval ve tulumla başladı. İlkokul yıllarında Türk Mûsıkîsi'ne ilgi duymaya başlayan ŞÂHÎN, 1972 yılında Nermin SAHİP hanımefendi'den kısa bir müddet ud dersleri aldı. 1974 yılında Samsun Mûsıkî Cemiyeti'ne katıldı ve merhûm bestekâr Yusuf YILDIRIM'dan nota ve usûl öğrendi. 1976-1978 yılları arasında aynı cemiyette ud çalan Fârûk ŞÂHÎN, 1981 yılında Samsun Belediye Konservatuarı İcrâ Heyeti'ne ud sanatçısı olarak katıldı. 1983 yılında kısa bir müddet Yılmaz PAKALINLAR'dan tanbur dersleri aldı. 1985-1986 ve 1989-1990 yıllarında Samsun Belediye Konservatuarı'nda Türk Mûsıkîsi Nazariyatı Öğretim Görevliliği yaptı.1988 Yılında Bakü ( soçi' de Ud ile konser verdi.2003 yılında Almanya' nın Stuttgart şehrinde konser yönetti. Bestecilik alanında şimdiye kadar 500 civarında eser besteleyen ŞAHİN'in 3 adet Kâr-ı Nâtık, 1 adet Ferahnâk Takım, ilâhi, şarkı ve saz eserlerinden oluşan 240 bestesi, TRT Repertuarı'na alınmıştır. Devr-i Tek isimli yeni bir usûl terkîb ederek Türk Mûsıkîsi'ne kazandırmış ve bu yeni usûl TRT tarafından kabûl görmüştür. 1991 Yılında TC Kültür Bakanlığı Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'nda sanatçı olarak göreve başlayan ŞAHİN, 1995 yılında Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu'na tayin oldu.Koroda sanatçılık görevinin yanı sıra bir dönem Ankara Devlet Klasik Türk müziği Korosu'nun Müdürlüğünü ve Gençlik Korosu Şefliğini yapmıştır. Teksif Gönül Dostları TSM Korosunu .Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Milli Kütüphane personelinden oluşan TSM korosunu çalıştırmıştır.Yozgat Valiliği 'ne bağlı TSM korosu 'nu, ve TSM çocuk korosunu ayrıca Yozgat Bozok Üniversitesi TSM korosunu çalıştırmıştır. 2002,2003 öğretim yıllarında Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda Yüksek Lisans Ders Programı çerçevesinde Türk Müziği Bestecilik Teknikleri adlı derslere Öğretim Görevlisi olarak girmiştir. ŞÂHÎN, 20 yıldır fotoğraf sanatı ile uğraşmakta olup, ayrıca yağlı boya ve kara kalem çalışmalarıyla birlikte Mızrablı tanbur imalâtı yapmaktadır.
FEHMİ TOKAY (1889 - 1959)
Üsküdar'da doğdu. Ravza-i Terakki İlkokulu'nun ardından Toptaşı Askerî Rüşdiyyesi'ni (ortaokul) ve aynı okulun idâdîsinden (lise) mezun oldu. 1907'de girdiği devrin teknik üniversitesi olan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn'u 1920'de yüksek mühendis olarak bitirdi. Çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra Bayındırlık Bakanlığı müşavirliğinden emekli oldu. Amatör müzisyen olan babasının evine gelen Ali Rifat Çağatay, Kemal Niyâzi Seyhun, Udî Nevres Bey ve Rauf Yektâ gibi müzisyenlerden bilgisini ve görgüsünü geliştirdi. Bestekârlığa elli yaşından sonra başladı. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'nda olan bestekârın Beste, İlâhî ve Şarkı formlarında yüzden fazla eseri elimizdedir.
FERİT SIDAL (1925-2001)
1 Mart 1925 yılında Anka ra'da dünya ya gelen Ferit Sıdal'ın annesi Mehlika Hanım, babası Ankara Hâkimlerinden İhsan Bey'dir. Maarif İlkokulundan sonra, orta ve lise öğrenimini Gazi Lisesi'nde tamamlamıştır. Türk Musıkîsi ile ilişkisi, ortaokul yılların da tanbur sazına duyduğu yakınlıkla başlamıştır. Musıkîmizin dahi sanatkârlarından Tanburi Cemil Bey'in talebesi eczacı Tevfik Bey'le bir yıla yakın tanbur çalışmış, daha sonra da bu çalışmalarını Türk Musıkîsinin bir başka ünlü Tanburisi İzzettin Ökte'yle sürdürmüştür. Bu arada bestekâr Şekerci Cemil Bey'in oğlu Nurettin Cemil Bey'le repertuvar, uzun sayılabilecek bir süre de, Şerif İçli'yle nota ve repertuvar çalışmıştır. Devlet Konservatuvarı nazariyat hocası Ahmet Muhtar Ataman'dan da Türk ve Batı Müziği nazariyatı konusunda yararlanmıştır. Lise öğreniminden sonra bankacı olarak çahşan Ferit Sıdal, TRT Müzik Dairesi Başkanlığı'nın 1972 yılında kuruluşuyla, adı geçen Dairenin Türk Sanat Müziği Müdürlüğü görevine atanmış, on üç yıl bu görevi sürdürmüştür. 1950 yılında Ankara Radyosu'na tanbur sanatçısı olarak giren Ferit Sıdal, aynı yıl içerisinde Müzeyyen Hanımla hayatını birleştirmiştir. İhsan ve İlham adında iki oğlu, Melis ve Buse adında da iki torunu vardır. Ankara Radyosu'ndaki tanbur sanatçılığının yanı sıra, 1956 yılından bu yana; Kadınlar, Erkekler Topluluğu ve Klâsik Koro gibi topluluklarda şeflik yapmıştır. Stajyer radyo sanatçılarına Türk Musıkî ; nazariyatı derslerinde hocalık yapan Ferit Sıdal bir süre de Kültür Bakanlığı Ankara DevIet Klâsik Türk Müziği Korosu'nun nazariyat derslerine girmiştir. Ferit Sıdal'ın bestekârlık sahasındaki çalışmaları 1951 yılında başlamış olup, ilk eseri Şehnâz Makamında bir saz semaisidir. O günden bu yana yüzün üzerinde saz ve söz eseri bestelemiştir. 1990 yılında TRT'den emekli olan sanatçıya, 1998 yılında Devlet Sanatçısı ünvanı verilmiştir.
GÂZÎ GİRAY HAN (1554-1607)
Hükümdar, asker, bilgin, şâir, bestekâr ve sâzende. Kırım hanlarındandır. I. Devlet Giray Han'ın oğlu, Cengiz Han'ın on altıncı kuşaktan torunudur. Siyâsî ve askerî hayatında eriştiği 'büyük devlet adamı' kimliğine paralel olarak ilim ve sanat alanında da en yüksek seviyeye çıkmış bir şahsiyettir. 16.yüzyılın en önde gelen devlet adamlarından biridir. Dîvân sâhibi olup ayrıca 'Gül ve bülbül' isimli mesnevîsi vardır. İlim ve sanatı himâye etmesi ile ünlenmiştir. Günümüze ulaşan peşrev, saz semâîsi ve sözlü eserlerinin sayısı altmış iki adettir.
GİRİFTZEN ASIM BEY (1852 ? 1929)
Bestekâr ve giriftzen. Bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Tesalya Yenişehri'nde doğdu. Küçük yaşta, yaşadığı şehrin Mevlevîhânesi'ne kapılanarak Mesnevî ve Gülistân okudu; musiki ve ney öğrendi. On yedi yaşında İstanbul'a gelerek Mâliye Nezareti'nde çalıştı. Neyzen Sâlim Bey, Hacı Ârif Bey, Yusuf Paşa, Rif'at Bey, Zekâi Dede, Tanbûrî Ali Efendi, Medenî Aziz Efendi ve Bolâhenk Nuri Bey gibi üstadlardan musiki meşk etti. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi'ne bölük kumandanı olarak katıldı. Savaş günlerinde Ney'e göre daha küçük boyutlu ve taşınması kolay olan Girift'e başladı. Virtüozitesiyle, yıllardır icrâ edilmeyen bu saza hayâtiyet kazandırdı ve çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Mısır Hıdivi'nin davetiyle gittiği Kahire'den, Hac için Hicaz'a da geçti. Dönüşünde, çok sevdiği Amasya'da birkaç yıl kaldı. 1929 kışını geçirmek için geldiği İstanbul'da öldü. Türk mûsikisi repertuvarında bulunan eserlerinin sayısı, on kadarı saz eseri olmak üzere ellinin üzerindedir.
HACI ÂRİF BEY (1831 ? 1885)
İstanbul'un Eyüp semtinde doğdu. İlkokuldayken sesinin güzelliği ile dikkatleri çekti ve ilâhicibaşı oldu. İlk musiki derslerini Eyyubî Mehmed Bey'den, hemen ardından da Zekâi Dede'den aldı. Dede Efendi'nin öğrencisi oldu. Osmanlı sarayının müzik merkezi olan Muzıka-yı Hümâyun'a alındı ve Hâşim Bey'in derslerine devam etti. Sarayda uzun yıllar önde gelen bir üstad olarak itibar gördü. Kürdîlihicazkâr makamını ve Müsemmen usûlünü terkip eden Ârif Bey, Türk Musikisi tarihinin en önemli bestekârlarındandı. Türk Müziği'nde 'Şarkı Dönemi'ni en kesin hatlarla başlatan bestekâr olarak büyük bir iz bıraktı. Günümüze ulaşan eserleri üç yüz elliye yakındır.
HAMMÂMÎZÂDE İSMÂÎL DEDE EFENDİ (1778-1845)
9 Ocak 1778 ' 29 Kasım 1846 İstanbul'da doğdu. İlkmektep sıralarındayken keşfedildi ve ilk musiki derslerini Uncuzâde Mehmed Emin Efendi'den aldı. Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi Ali Nutkî Dede'nin öğrencisi oldu. Mevlevîlikte Çile adı verilen eğitim aşamalarının tamamını geçmediği halde, 1798'de özel izinle Dede ünvânını aldı. Türk Musikisi'nin en büyük bestekârlarındandır. Üçüncü Selim'in dikkatini çekerek adım attığı Osmanlı Sarayı'nda musikinin merkez şahsiyetlerinden biri haline geldi. Padişahın en yakınındakilere verilen Musâhib-i Şehriyârî ünvânını kazandı. Bir efsane hâline gelmesindeki en büyük etken, bilinen hemen bütün formları kullanarak toplumun her kesimine yönelik eserler bestelemesi kadar, Üçüncü Selim'in sanat için sağladığı büyük imkânlardı. İkinci Mahmud döneminde de büyük bir bestekâr olarak kabul edilen Dede, 1846'da, öğrencileriyle birlikte gittiği Hac'da bir kolera salgınında hastalanarak Mînâ'da vefat etti. Kabrinin, kızına adını verdiği Hz. Hatice'nin ayakucunda bulunduğu bilinmektedir. Bestelediği eserlerin büyük bir kısmı, başta Zekâi Dede olmak üzere, öğrencilerinin kurduğu meşk zincirleriyle günümüze ulaşmıştır.
HAYDAR TATLIYAY (1890 - 1963)
Haydar Tatlıyay 1890 yılında Serez’de doğdu. Mehmed Efendi ile Ayşe Hanım’ın oğludur. Bestekar ve udi Dramalı Hasan (Güler) ise amcasının torunudur. I.Dünya Savaşı yıllarında annesi ile babası öldü. Bu sıralarda Pire Limanında bulunan Hıdivlerin gemisi ile Türkiye’ye kaçtı. Bir süre Çanakkale’de yaşadı. Babası o yörelerin iyi klarnet çalanlarındandı; annesi de güzel keman çalışı ile çevresinde tanınmıştı. Haydar Tatlıyay doğumundan, delikanlılık yaşına kadar bu ortamda yetişti ve ilk keman derslerini annesinden aldı. Dramalı Hasan’la birlikte piyasada çalışmaya başladı. Bir ara musikiyi bırakmış, Çanakkale’ye geldikten sonra bir kahvecinin yanına girmiş,duvarda asılı duran bir kemanı görmüş, tekrar keman çalmaya başlamıştır. İzmir’de bulunduğu yıllarda özellikle Hacı Tetik’ten yararlanarak piyasanın iyi kemanileri arasına girdi. Askerlik hizmetinden sonra Mısır’a gitti. Çok maceralı bir hayat süren Tatlıyay, birçok evlilikten sonra 1948 yılında Makbule Hanım’la evlendi. 1963 yılında İstanbul’da öldü ve Zincirlikuyu Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi. Eserlerini ve hayat hikayesini bir araya toplayan Makbule Tatlıyay bunları 1965 yılında bastırdı.Haydar Tatlıyay pratik yoldan yetişeni sazına hakim ve üstün bir müzikalite ile çalan bir sanatkardı. Mesud Cemil, “Bu adam dikkat ediniz! Bu sıradan bir adam değil, bir virtüözdür” derdi. Bestekarlıkla da uğraşmış, ilk olarak “Niçin gördüm seni” sözleriyle başlayan rast makamındaki kantoyu bestelemişti. Pek çok oyun havası, saz eseri ve bazı güzel şarkıları vardır.
HÜSEYİN SAADETTİN AREL (1880 - 1955)
1880 yılında İstanbul'da doğan Hüseyin Saadettin Arel; besteci, yazar, avukat, müzikolog, Osmanlı Devlet Şurası Başkanı, Türk Filarmoni ve Türk Hukukçuları Derneklerinin kurucusudur. Kazasker Mehmet Emin'in oğlu, Sadrazam N.Abdurrahman Paşa'nın damadıdır. 1906 tarihinde Hukuk Fakültesi'ni birincilikle bitirmiş, 1908 yılında Şehbal dergisini çıkarmıştır. Şurayı Devlet Tanzimat Dairesi Reisliği ve Adliye müsteşarlığı'nda bulunmuş ve uzun süre avukat olarak çalışmıştır. Hüseyin Saadettin Arel asıl mesleği olan hukukçuluktan daha çok, Türk mûsikîsi nazarî sisteminin kurucularından biri olarak tanınmaktadır. Suphi Ezgi ile birlikte Türk Musikisi'nin bugün de kullanılan ses sistemini kurmuş ve Türk Musikisi'ni disiplinli bir ses sistemine oturtmuştur. Hüseyin Sadettin Arel 1948 yılında Mûsikî Mecmuası'nı kurmuş ve dergi, yayın hayatının hemen hemen yarısına yakın bölümünde, yine Arel'in kurmuş bulunduğu İleri Türk Mûsikîsi Konservatuvarı'nın yayın organı olarak devam etmiştir. Arel, ilk sayısından başlayarak vefatına kadar, 87 sayılık yayın süresince derginin başında bulunmuştur. Türk Musikisine ait birçok ders kitabı yazan Hüseyin Saadettin Arel, batı müziğini de iyi bilen bir müzikologdu. 1930'lu yıllarda Türkiye'deki batılılaşma anlayışının geleneksel müziklerimizi ikinci plana sürükleyebileceğine dikkat çekmiş ve ünlü ''Türk Müziği Kimindir''' başlıklı makalesiyle kültür mirasımızı savunmuştur. Ses sistemi araştırmalarının belli bir yöntemle netleştirilmesi ve geleneksel müziklerimiz için batı notasyonunun kullanılması çalışmalarında Arel'in önemli bir yeri bulunmaktadır. Hüseyin Sadettin Arel 3 binden fazla eser bestelemiş, bunların pek çoğu teknik zorluğundan dolayı anlaşılmamış ve çalınamamıştır. En çok tanınan eserleri 'Düğün Evinde', 'Fani Hayat' ve 'Mini Mini Nihavend Peşrev' dir. Arel, 6 Mayıs 1955'de İstanbul'da vefat etmiştir.
İRFAN ÖZBAKIR (1926-2003)
1926 yılında Amasya' da dünyaya gelen İrfan Özbakır'ın babası Ziya Bey ve annesi Ulviye Hanım'dır. İlk öğrenimini Amasya'da tamamladı. Küçük yaşta fark edilen musiki yeteneği nedeniyle Amasya' da Ali Şener, Mustafa Türköver ve Rasim İstanbul'dan ders aldı. 1947 yılında vatani görevini yapmak için İstanbul'a gitti. Burada ünlü isimleri tanıma olanağı buldu. Şefik Hürmeriç, Cavit Ongun, Kemal Gürses gibi hocalardan aldığı derslerle usul, makam, nazariye, edebiyat, solfej ve repertuar bilgilerini güçlendirdi. Aynı yıl İstanbul Belediye Konservatuarı'na girdi. İlk önce keman çalmayı öğrenen Özbakır, konservervatuarda ud ile ilgilendi ve kendi kendine ud çalmayı öğrendi. İstanbul Radyosu'nda 7 yıl süreyle fasıl heyetinde çalışan Özbakır, uzun yıllar solistlere ud ile eşlik etti. 1960 yılında Yüksel hanımla evlenen Özbakır'ın Ümit ve Bilgehan isimli iki çocuğu oldu. Yüksel Özbakır kendisine musiki çalışmalarında yardım ve destek oldu. Bazı şarkılarının güftelerini yazdı. Ayşe Tunalı, Sinan Özen, Emel Sayın, Muazzez Ersoy gibi ünlülere ders verdi. 500' den fazla bestesi olan İrfan Özbakır'ın eserleri plaklarda, kasetlerde ve CD albümlerinde ölümsüzleştirmiştir. 14 Aralık 2003 tarihinde İrfan Özbakır, Marmaris'in Armutalan Beldesi'ndeki evinde fenalaşarak kalp krizi geçirdi. Evinde hayatını kaybeden sanatçının yakınları, cenazeyi Marmaris Devlet Hastanesi' ne getirdi. Yakınları sanatçının isteği üzerine cenazesinin doğum yeri olan Amasya'da toprağa verildi.
İSAK VARON (1884 ? 1962)
Gelibolu'da doğdu. Musevi bestekârlarımızdandır. İlk musiki derslerini babasından aldı. O devirlerde Türkiye'ye bağlı olan Selânik'e yerleştikten sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Adalet Bakanı olan bestekâr Manyasîzâde Refik Bey'in avukatlık bürosunda çalıştı. İlk eserini 1907'de ve Isfahan makamından verdi. Hem patronu olan, hem de musiki ve Türkçe konularında yararlandığı Refik Bey'le beraber İstanbul'a yerleşti. Refik Bey'in ölümünden sonra Selânik'e döndü ve plak firmalarının Türk Musikisi rejisörlüğünü yaptı. Selânik elimizden çıkınca İstanbul'a temelli yerleşti. Sigorta şirketlerinde çalıştı ve Türk Musikisi dersleri verdi. Seksen kadar eseri bulunmaktadır.
İSMÂİL BAHÂ SÜRELSAN ( 1912-1998 )
Klasik Türk müziği sanatçısı. Tarım Mühendisliği eğitimi gördü. Okul yılları ile birlikte müzik öğrenimi gördü. Yüksek tarım mühendisi olan bestekar, 1972'de Tarım Bakanlığı'ndan emekliye ayrıldı. Türk müziğine bilimsel araştırmaları, yayınları, konferansları ve ve eğitimciliği ile hizmet vermiştir. Dinsel ve din dışı 100'ü aşkın bestesi ile kendini tekrardan kaçınan ve yeni melodik renkler aramasıyla tanılır. Yaşamında olduğu gibi sanatında da son derece titiz, taviz vermeyen, disiplinli, düzenlidir. Bu nedenle az ve güzel eserler vermiştir. "Sandal", "Güle sor, bülbüle sor","Çekmiyor yâr-ı sitemkâr hayli demdir nazımız" gibi unutulmaz eserleri Türk Mûsıkîsi'ne kazandırmıştır. İsmail Baha Sürelsan, 1968 ile 1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'nde dinî mûsikîsi ilgili dersler verdi. 1973'te TRT Kurumu Türk Mûsikîsi Uzmanlığı, Repertuar Kurulu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı Türk Mûsikîsi Komisyonu üyeliği gibi görevlerde bulundu. 1975 yılında TRT Ankara Radyosu Klâsik Türk Mûsikîsi Korosu'nun başına getirildi. Ancak 1977 yılında sağlık sorunları nedeniyle Antalya'ya taşındı. 1991 yılında Devlet Sanatçısı unvanı alan sanatçı 1998 yılında bu şehirde vefat etti.
İSMET NEDİM SAATÇİ
Annesi Kadriye hanım ev kadını olan İsmet Nedim'in babası Nedim Saatçi, Kanun sanatçısıydı. Dedesi de kanun çalan İsmet Nedim, Samsun Fazılkadı İlkokulu'nda öğretim hayatına başlar. İki yıl ortaokula devam ettikten sonra, Samsun Erkek Sanat Enstitüsü, Torna - Tesviye, Teknik Resim Bölümü'nü bitirir. Yıldız Teknik Üniversitesi Mühendislik Bölümü'ne giren İsmet Nedim, aynı yıllarda İstanbul Belediye Konservatuarı'na da devam eder. Yıldız Teknik Okulu üçünçü sınıfda iken devamsızlık nedeniyle okuldan uzaklaştırılır., İstanbul Konservatuar'ın dan 1956 yılında mezun olduktan sonra, Ankara'ya gelerek, batı müziğinin büyük üstatları Halil Bediî Yönetken, Muammer Sun ve Kemal İlerici'den üç yıl boyunca özel dersler alır. Müziği Konservatuar'da ve Ankara Radyosu'nda öğrenen İsmet Nedim, Fahri Kopuz, Halil Bedii Yönetken, Muammer Sun, Muzaffer İlkar, Refik Ahmet Sevengil, Ruşen Ferit Kam, Suphi Ziya Özbekkan ve Şefik Gürmeriç'ten etkilenmiştir.
ITRÎ (1640-1712)
İstanbul'da doğdu, aynı kentte öldü. Çağdaşlarının, ölümüne tarih düşürmek amacıyla kaleme aldığı mısralar ile, bestelediği yapıtlarda güfte olarak kullandığı şiirlerin yazılış tarihlerine göre, yaklaşık 1630 ile 1640 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Çeşitli kaynaklarda ölümü için 1711 ve 1712 tarihleri gösterilmektedir. Asıl adı Mustafa'dır. Itrî, şiirlerinde kullandığı mahlastır. Buhurîzade Mustafa Efendi diye de anılmıştır. Buhurîzade adının kendi lakabı mı, yoksa aile adı mı olduğu bilinmemektedir. Yaşamı üstüne bilinenler de, eski ve yeni kaynaklardaki, çoğu birbiriyle çelişen bilgilere dayanır. Zamanına göre iyi bir öğrenim görmüştür. Ustalarından birinin Hâfız Post olduğuna kesin gözüyle bakılır. Nasrullah Vâkıf Halhalî, Kasımpaşalı Koca Osman Efendi, Derviş Ömer Efendi gibi 17 yy. bestecilerinden de yararlandığı sanılmaktadır. Çağının kaynakları, onun Mevlevi olduğunda birleşirler. Mevlevi tekkelerinde okunmak üzere bir ayin ile bir naat bestelemiş olması da, bunun bir kanıtıdır. Söylentilere göre, Yenikapı Mevlevihanesi'nin o zamanki şeyhi Câmî Ahmed Dede'ye ('-1671) kapılanmış, müzik sevgisiyle Mevlevi olmuştur. Itrî beş padişah dönemi gördü. Sultan IV. Mehmed zamanında tanındı. Huzurda düzenlenen fasıllara hanende olarak katıldı, bestelediği yapıtlarla padişahlardan büyük yakınlık gördü. Itrî uzun yıllar Enderun'da müzik öğretmenliği ve hanendelik ettikten sonra, elli yaşına doğru emekli olarak saraydan ayrıldı. Ancak, müzikteki ünü Lale Devri'nde daha da artarak sürdü. Itrî zamanının tanınmış şairlerindendir. Divan ve âşık tarzlarında şiirleri vardır. Naatlar, gazeller, tahmisler, nazireler, tarih düşüren beytiler ve şarkılar dışında, hece ölçüsüyle türküler de yazmıştır. Bestelediği yapıtlarda şiirlerinin pek azını güfte olarak kullanmış, Nâbî, Bakî, Nazîm, Nailî, Nef'î gibi ustaların şiirlerini bestelemeyi yeğlemiştir. Şiirlerini topladığı Divan'ı kayıptır. Şiirlerine şuara tezkirelerinde, yazma şiir derlemelerinde rastlanır. Ancak, Itrî mahlaslı bütün şiirler ona ait değildir, 1622'de ölmüş başka bir şair de aynı mahlasla şiirler yazmıştır. 17.ve 18 yy'larda Buhurîzade lakabıyla tanınmış iki müzikçi daha bulunduğu için, Itrî'nin onlarla da karıştırılmaması gerekir. Itrî aynı zamanda tâlîk yazı yazan bir hattatır. Edebiyat ve hat öğretmeni Siyahî Ahmed Efendi'dir ('-1697). Yazdığı tâlik yazı örnekleri, Hâfız Post'un güfte derlemesine eklediği güftelerde görülür. Neyzen olduğu da söylenir. Saz eserleri bestelemesi, ney ya da başka bir saz çaldığını gösterir. Çağının kaynaklarında, kuramsal bilgilerinin çok üstün bir düzeyde olduğundan söz edilir. Asıl önemi besteciliğindedir. Yapıtlarıyla bir çığır açmış, Klasik Türk müziğinin kurucusu olmuştur. Ondan önceki bestecilerde, bir ölçüde de olsa, Orta ve Yakındoğu müziklerinin izleri sezilir. Bu etkiler onda bütünüyle silinmiş, Klasik Türk müziği diye adlandırılan, Osmanlı-Türk üslubu en belirgin çizgileriyle ortaya çıkmıştır. Klasik üsluba bağlı kalmış pek çok bestecide, az ya da çok, onun etkisi vardır. Itrî, Abdülkadir Merâgi ve Hammâmîzade İsmail Dede Efendi'yle birlikte, Türk müziğinin gelişimini yönlendiren üç önemli besteciden biri olmuştur.
KADRİ ŞENÇALAR (1912-1989)
1912 yılında İstanbul'un Eyüp semtinde dünyaya gelen Kadri Şençalar, Galata emniyet amiri Veli Rauf Bey ve Bahriye hanımın oğludur. Kadri Şençalar'ın çocukluğu Tarabya'da geçmiş ve 9-10 yaşlarında iken bir rum müzik hocasından ve kemani Cemil Bey'den keman dersleri almıştır. Keman'la musikiye başlangıç yapmış fakat daha sonraları Bursa'da ud hocası olan Tevfik Bey'den nota ve usul dersleri almıştır. İstanbul Belediyesi konservatuarına devam eden Şençalar, Darül-acize'de yıllarca müzik hocalığı yapmış, Türkiye'de ilk defa "Türk Musikisi Dergisi" ni çıkartmış, Türkiye'de ilk defa "Türk Musikisi Mensupları Sendikası" nı kurmuş ve Türkiye' de ilk "Ud metodu"nu yayınlamıştır. 1950 - 1960 yılları arasında birçok yerli ve yabancı filmlerin müziklerini besteleyen Şençalar' ın TRT repertuarında 100' e yakın birbirinden güzel besteleri bulunmaktadır. İstanbul Belediye Konservatuarına ud hocası olarak atanmış ve 1989 yılında İstanbul'da vefat etmiştir.
KANUNİ HACI ÂRİF BEY (1862 ? 1911)
İstanbul'un Aksaray semtinde doğdu. Kocamustafapaşa Askerî Rüşdiyesi'ni bitirdi. Posta ve Telgraf Nezareti memuru olarak İstanbul'da ve o devirlerde vilâyetlerimizden olan Yemen'de çalıştı. Kanunu Sarı Talât Bey'den öğrendi. Kanunî Âmâ Nâzım Bey, Kanunî Reşat Bey ve Şehzâde Cemâleddin Bey gibi öğrenciler yetiştirdi. Dârül Musiki adıyla kurduğu cemiyette Tanburî Cemil Bey, Santurî Ethem Bey, Udî Nevres Bey gibi sanatçılarla halka ciddi konserler dinletmiş olan Ârif Bey, bestekâr Zeki Ârif Ataergin'in babasıdır. Elimizdeki eserlerinin sayısı doksan kadardır.
KAPTANZÂDE ALİ RIZA BEY (1881 - 1934)
İstanbul'da doğdu. Mecidiye kruvazörü süvarisi Mehmed Bey'in oğlu olduğu için Kaptanzâde lâkabıyla anıldı. Gümrük komisyonculuğu, öğretmenlik ve aktörlük yaptı. Piyano ve kanun çalan Ali Rıza Bey, Türk operet tarihinin en önde gelen isimlerindendi. Yüz kadar operet, şarkı, fantezi, tango, fokstrot ve marş besteledi. Konser vermek için gittiği Edremit'te kalp krizinden ölen bestekârın elimizdeki eserlerinin sayısı elli civarındadır.
KEMANÎ TATYOS EFENDİ (1858-1913)
İstanbul'un Ortaköy semtinde doğdu. Ortaköy Ermeni İlkokulu'nu bitirdikten sonra çilingir ve savatçı çıraklığı yaptı. Dayısından kanun, Kemanî Sebuh'tan keman, Civan Ağa'dan ve Astik Ağa'dan musiki meşketti. Önceleri kanun çaldıysa da sonra tamamen kemana yöneldi. Devrinin, özellikle fasıl musikisi alanında çok meşhur bir bestekârıydı. Şevki Bey'in çok yakın arkadaşı olan Tatyos, kara sarılık adı verilen hastalıktan öldü ve Kadıköy'deki Uzunçayır Ermeni Mezarlığı'na gömüldü. Elimizde altmış iki kadar eseri bulunmaktadır.
KUTLU PAYASLI
Türk Sanat Müziği sanatçısı ve şefi. Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdi ve sonrasında 1955'te açılan sınavla Ankara Radyosu'na girdi. 1963'te koro şefliğine atanan sanatçı, sayısız konser yönetti. 1977-1989 yılları arasında TRT Ankara Merkez Repertuar Kurulu üyeliği yapan sanatçı 1979'da İzmir'e yerleşti ve Ege Üniversitesi'nde 6 yıl süreyle öğretim görevliliği yaptı. 1995'ten beri TRT Merkez Denetleme Kurulu üyeliği görevini sürdüren sanatçının, TRT repertuarına girmiş 13 bestesi vardır. Sanatçının kazandığı ödüller arasında 1968'de Ürdün Kralı Hüseyin tarafından verilen Liyakat Madalyası, 1971'de İstanbul Ekspres Gazetesi'nin verdiği "Yılın Erkek Şarkıcısı" ödülü sayılabilir. 1998'de Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır. Payaslı 2005 yılında 50. sanat yılını kutlamıştır.
LEM'İ ATLI (1869 ? 1945)
İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi'nden, yani ortaokulundan mezun oldu. Özel derslerle Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. Devrin İçişleri Bakanlığı'nda çalıştı ve gazetecilikle uğraştı. Bir süre İzmir'de yaşadı. Hacı Ârif Bey, Hacı Faik Bey, Hânende Ali Bey, Bolâhenk Nuri Bey ve Hacı Kirâmi Efendi gibi hocalardan musiki öğrendi. İlk eserini henüz on dört yaşındayken besteleyerek kısa zamanda büyük bir üne kavuştu. 1907'den itibaren memuriyetten ayrılarak tamamen musiki ile uğraştı. Sesinin güzelliği ile bir efsane haline geldi ve 'Boğaziçi Bülbülü' diye anıldı. Eserleri en çok sevilen ve icra edilen bestekârlardandır. Yüz yetmiş civarındaki eserlerinden biri saz semaîsi, biri de istiklâl marşıdır.
LEON HANCIYAN (1857 ? 1947)
İstanbul'un Hasköy semtinde doğdu. Çakmakçılar'daki Sünbüllü Han'ın odabaşısı ve amatör bir müzisyen olan Lavtacı Nazaret'in oğludur. Annesi Eftik de amatör müzisyendi. Dede Efendi'nin önde gelen üç öğrencisi olan Zekâi Dede, Mutafzâde ve Yağlıkçızâde gibi üstadlardan musiki öğrendi. Tıbbiyeni son sınıfından ayrıldı ve sağlık subayı olarak Türk-Rus Harbi'ne katıldı. Savaştan sonra bir süre Bulgaristan, Romanya ve Mısır'da yaşadı. Sofya Konservatuvarı'nda Türk Musikisi öğretti. 1908'de İstanbul'a dönerek Şark Musiki Cemiyeti başkanı oldu ve bir müddet Dârülelhan'da çalıştı. İstanbul'daki Ermeni kiliselerinde başmugannilik, yani baş okuyuculuk da yapan bestekârımızın büyük çaptaki elyazması nota koleksiyonu, 1990'larda, hayattaki tek öğrencisi olan Muharrem Tunçarslan tarafından koromuzun arşivine bağışlandı. Leon Hancıyan, öğrencisi Tunçarslan'ın tanıklığına göre, ömrünün sonlarında Müslümanlığı seçmişti.
MELAHAT PARS (1918-2005)
Babası İsmail Hakkı Bey, annesi Zehra Hanım olan Melahat Pars ilkokul çağlarında müziğe olan ilgisini fark eden ailesi tarafından kanuni Mustafa Bey'den nota ve usul dersleri aldırılmıştır. Ardından Darutta'lim-i Musiki'ye devam ederek, udi Fahri Kopuz'dan ud ve makam dersleri almıştır. 1944 yılında TRT Ankara Radyosu'nun açtığı sınavda başarı göstererek, solist olarak çalışmıya başlamıştır. 1948 yılında hüzzam makamındaki "Âvâre gönül yine sensiz hicrâna daldı" ve "Gamlı Hazan" gibi birçok bestesi bulunmaktadır. Sanatçı Emel Sayın ve Bülent Ersoy'un üstadlarındandır. Pars ailesinin üç çocuğu oldu. Behiç, Erol ve Cengiz Pars.Türk musikisine pek çok sanatçı yetiştiren Melahat Pars, 12 Mayıs 2005 Perşembe günü aramızdan ayrıldı. Şişli Camii'nde öğle namazına müteakip cenaze namazı kılındı. İstanbul Radyosu önünde düzenlenen törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.
MISIRLI İBRÂHİM EFENDİ
Asıl adı Avram Levi olan Udî Mısırlı İbrahim Efendi 1879 yılında o zaman Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olan Halep, Suriye'de doğdu. Babası Ovadia Halep'li bir tüccardı. Mısırlı İbrahim Efendi küçük yaşta ud çalmaya başlamış, sazını ilerletmek için Osmanlı İmparatorluğu'nun Kahire, Şam, Halep gibi büyük kentlerde çalışmış, daha sonra İstanbul'a yerleşmiş; uzun yıllar Kahire'de yaşamış olması nedeniyle 'Mısırlı' sıfatıyla anılmıştır. Hem hanende hem sazende olan Mısırlı İbrahim Efendi, Klasik Türk müziğini Hacı Kirami Efendi, Hoca Ziya Bey ve İsmail Hakkı Bey'den öğrenmiştir. İkinci kez açılan Mehterhane'de hocalık da yapan Mısırlı İbrahim Efendi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış son büyük udilerinden olarak bilinir. Beşyüzün üzerinde bestesi olduğu öne sürülmekle birlikte bunlardan sadece 56'sının kendisine ait olduğu kanıtlanabilmiştir. Sinagoglarda seslendirilmek üzere bestelenmiş dini eserleri de vardır. Yaşamının büyük ve geri kalan bölümünü İstanbul'da geçiren Mısırlı İbrahim Efendi, 1948 yılında gene İstanbul'da öldü.
MUALLİM İSMÂİL HAKKI BEY (1865-1927)
İsmail Hakkı Bey, 1865 yılında İstanbul'da doğdu. Babası 'İdare-i Husûsiye' memurlarından hanende Reşid Efendi'dir. Mahallesine yakın câmilerde okuduğu ezanlarla sesinin güzelliği dikkat çekmiş, bu sesi duyan yüksek dereceli bir saray görevlisi, İsmail Hakkı Bey'in Muzika-i Humayun'a alınmasına aracı olmuştur. O zamanlar Enderûn' da, geleneksel öğretim ölçüleri içinde Suyolcu Lâtif Ağa'dan mûsikî öğrenerek bir çok fasıl geçmiştir. Bir taraftan da Muzika-i Humayûn hocalarından Batı mûsikîsi ve Batı notası öğrenmiştir. O zamanki Enderun mûsikîşinaslarının hemen hemen hepsi Hamparsum notası bildiğinden bu notayı da öğrenmiş, kısa sürede 'Sersazende'liğe terfi ettirilmiş, daha sonra 'Kolağası' rütbesi ile müezzinbaşı olmuştur. 1908'de 'Meşrutiyet'in ilânından sonra, önce 'Mûsikî-iOsmanî' topluluğunu daha sonra aynı ismi taşıyan 'Mekteb' i kurdu. Her iki şekliyle de hem düzenli bir sistem içinde öğrenci yetiştirdi, hem de mûsikîsever İstanbullulara iyi icrâ örnekleri sundu. Darülelhan adı altında açılan, sonra İstanbul Belediye Konservatuarı adını alan öğretim kurumunda 'Tertip ve Tasnif Heyeti' üyeliği ve 'Fasıl Şefliği' ve 'Solfej Muallimliği' yaptı. İsmail Hakkı Bey, 30 Aralık 1927 tarihinde öldü. Ölümünden sonra nota koleksiyonu, nota defterleri, kitap ve evrakı Türkiye Radyoları döneminde kurumumuzca satın alınarak TRT Müzik Dairesi'nin arşivine kazandırılmış, geçtiğimiz yıllarda Osmanlı Devlet arşivlerine devredilmiştir. Şehnaz, Bûselik, Hisar, Nişaburek, Mahûr, Yegâh, Acem Kürdî, Ferahfeza, Neveser, Evcârâ, Tarz-ı Nevin gibi makamların fasıllarını tanıttı. Bunlara göre nispeten daha az kullanılan Muhayyer Sünbüle, Pençgâh, Kürdî, Gerdaniye, Rahatülervah, Zavil, Nikriz, Acem gibi makamlardan da örnek eserler besteledi. İsmail Hakkı Bey, her formda olmak üzere, toplam bine yakın eser bestelemiştir. Bunlara içinde sayısı otuzu bulan Marş, Operet ve dini eserleri de dahildir. Bestelediği operetlerde alışılmışlığın dışına çıkıp, orkestra yerine 'incesaz' takımı kullanarak kısa sürede bu şeklin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Öyle ki, Dr. Suphi Ezgi 'Lâle Devri' operetini 'incesaz' biçimini örnek alarak bestelemiştir. Türk Mûsikîsi'nin dışına çıkarak Yahudilerin vermiş olduğu İbranice güfteler üzerine, Sinagog ve Havra'larda okunması için dinî eserler bestelemiştir. İsmail Hakkı Bey'in bilinen nazari eserleri: 'Solfej' yâhut ' Nota Dersleri',' Usûlat',' Solfej, Makamat ve İlâveli Nota Dersleri',' Mahzen-i Esrar-ı Mûsikî' yâhut Teganniyât-ı Osmanî. Mûsikî eserleri: 6 Operet, 15 Peşrev, 21 Saz Semâisi, 5 Kâr, 1 Kâr-ı Nâtık, 1 Methal, 10 Dinî Eser, 8 Oyun Havası, 17 Zeybek, 2 Longa, 30 Beste, 26 Ağır Semâi ve Aksak Semâi, 3 Sengin Semâi, 36 Yürük Semâi ile yaklaşık 320 Şarkıdan oluşmaktadır.
MÜNİR NÛRETTİN SELÇUK (1899 - 1981)
1899 yılında İstanbul' da doğdu. Çocuk yaşlarından itibaren sesinin güzelliğiyle dikkat çekmeye başladı. 1915 yılında Dârü'l- Feyz-i Mûsikî Cemiyetine, 1917' de Dârü'l-Elhân' a girdi. Burada Zekâîzâde Hâfız Ahmed Irsoy' un öğrencisi oldu. 1918 yılında Ziraat tahsil etmek üzere Macaristan'a gittiyse de kısa bir süre sonra geri döndü. Çünkü kendisi için mûsikîden başka hiç bir meslek düşünemiyordu. Ali Rif'at Çağatay, Leon Hancıyan, Kemâl Niyâzi Seyhun, Lâika Karabey, Enîse Can, Nezahât, Zâhide ve Ûdi Hayriye Hanımlar ile beraber Şark Mûsikî Cemiyeti' ni kurdu. Kısa bir süre sonra Mes' ud Cemil ve Refik Fersan' ın da katıldığı icrâ heyeti ile muhteşem konserler verdi. 1923 yılında teğmen rütbesiyle Müzika-i Hümâyun' a girdi. Cumhuriyetin ilânından hemen sonra Ankara' da kurulan Riyâset-i Cumhur İnce Saz Heyeti' nde de aynı rütbeyle yer aldı. 1926 yılında bu heyetten ayrılarak İstanbul' a döndü. Sahibinin Sesi plâk firmasına yüzlerce plâk yaptı. Böylece olağanüstü güzel sesi, ve emsâlsiz üslûbunu geniş kitlelere duyurdu. Okuyuşunda geleneğe sıkı sıkı bağlılığın yanında bilhassa gazel okuma üslûbunda olağanüstü yenilikler yaratmıştır. 1927 yılında Paris'e giderek, şan ve piyano dersleri aldı. Yurda dönünce Mes' ud Cemil, Rûşen Ferit Kam, Artaki Candan ve Nubar Tekyay gibi seçkin saz sanatçıları eşliğinde Türk Mûsikîsi' nin ilk Avrupaî solo konserlerini verdi. Bu konserlerde eserleri ayakta ve frakla icrâ ederek, günümüz solo anlayışının temellerini atmıştır. Aynı dönemde pek çok Mısır ve Türk filminin müziklerini yapmış, Allah' ın Cenneti, Kahveci Güzeli, Sâdullah Ağa gibi filmlerde başrol oynamıştır. İstanbul Konservatuarı İcrâ Heyeti Şefi ve solisti olarak yurtiçi ve dışında yüzlerce konser vermiş, birçok sanatçının yetişmesini sağlamıştır. Çeşitli formlarda bestelediği her biri birbirinden değerli 100' ü aşkın eseriyle büyük bir bestekâr ve son yüzyılın kendinden sonrakilere de örnek olmuş en büyük ses icrâcısıdır. Münir Nûreddin Selçuk 27 Nisan 1981' de aramızdan ayrıldı.
MUZAFFER İLKAR (1910-1987)
1910 yılında İstanbul 'da doğdu. Müziğe ilgisi ilkokul çağında başladı. Beykoz Rüştiyesi'nde ve Kadıköy İdadisi 'nde öğrenim gördü. Kadıköy İdadisi'nde okuduğu yıllarda Şark Musiki Cemiyeti'ne girdi. Leon Hancıyan, Bogos Efendi ve Dr. Hamit Bey'den ilk musiki bilgisini aldı. Ankara Radyosu'nda makam, üslup ve nazariyat bilgilerini ilerlettikten sonra Ankara Devlet Konservatuarı'na girdi ve üç yıl boyunca Cevat Memduh Atlar, Nurullah Şevket Taşkıran, Ulvi Cemal Erkin ve Saadet İkesus'tan batı müziği ile ilgili dersler aldı. 1955 yılında Ankara Radyosu Türk Müziği Şefliği görevine getirildi. 1975 yılında bu görevden emekliye ayrıldı. TRT kayıtlarına göre elimizde 100 kadar bestesi vardır. 23 Şubat 1987 günü İstanbul'da hayatını kaybetti. Hafif Batı Müziği Sanatkarı Sibel Egemen Muzaffer İlkar 'ın torunudur.
NEVESER KÖKDEŞ (1904-1962)
İlk müzik eğitimini babasından aldı. Besteciliğe on iki yaşında başladı. Gitar, piyano ve tambur çalabilmekteydi. Bir süre İstanbul Radyosu'nda tanbur çaldı. Operet bestecisi olan ağabeyi Muhlis Sabahaddin Ezgi'nin eserlerini çaldı ve yine ona ait bazı eserleri taş plaklara okudu. Genellikle tango, vals, operet ve şarkı formlarında eserler besteledi. Ağabeyinin ölümünün ardından eserleri yayınlanmaya başladı. Geleneksel kalıp ve üsluptan farklı olan bu tarzı nedeniyle birçok eleştiri aldı. Zamanında tango şarkılarının kraliçesi olarak isimlendirildi. Bazı kaynaklara göre 500'den, bazı kaynaklara göre de 1000'den fazla eser bestelediği tahmin ediliyor. Ancak, ölürken tüm eserlerinin yakılmasını vasiyet ettiği için bunların yaklaşık yüz tanesinin notası bugüne ulaşabildi.. İlk Dünya Güzelimiz Keriman Halis Ece'nin halasıdır.
NÛMAN AĞA (1750 ? 1834)
İstanbul'da doğdu. Osmanlı sarayının yüksek eğitim kurumu olan Enderûn'da yetiştirildi ve aynı kurumda tanbur hocası olup çavuş pâyesini aldı. Üçüncü Selim ve 1816'da musâhibi, yani yakın dost halkasına dahil olduğu İkinci Mahmud dönemlerinde bestekâr olarak büyük şöhret kazandı. Oğlu Tanburî Zeki Mehmed Ağa, torunu ise Tanburî Büyük Osman Bey'dir. Günümüze seksen kadar eseri ulaşmıştır.
OSMAN NİHAD AKIN (1905-1959)
İstanbul'da doğdu. Nihat bey'le Ahmet Rasim Bey'in kızı Râsime Hanım'ın oğludur. Sadri Bey'den piyano dersleri aldı. Dedesi Ahmet Rasim Bey'in meclislerine katıldı. Leon Hanciyan'dan mûsiki öğrendi. İktisat Fakütesini bitirdi.Yüksek Denizcilik Okulu'nda öğretmenlik yaptı. Elimizde otuz yedi eseri vardır.
ÖZGEN GÜRBÜZ (1951)
1976 yılında, İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Müziği İcra Heyeti'nde misafir Tanbur sanatçısı olarak çalıştıktan sonra, 1977 yılında açılan sınavı kazanarak Kültür Bakanlığı İstanbul Klasik Türk Müziği Devlet Korosu'nda Tanbur (Ses) sanatçısı kadrosunda görev yapmaya başladı. Daha sonra öğrenim durumu nedeniyle Ankara'ya döndü. Ankara Radyosu Yayınlarına 1979 yılından itibaren, önceleri istisna akdiyle, 1982'den sonra kadrolu Tanbur sanatçısı olarak katılmaya başladı. 1984 yılında, "Kutlutaş Enka İnşaat Şirketleri'nin (Joint Venture) Suudi Arabistan Şantiyesi'nde çalışmak üzere TRT'den ayrıldı. Medine'deki toplu konut projesinde; Saha Mühendisi, Kalite Kontrol Mühendisi, ve Betonarme Karkas Grubu Koordinatörü olarak hizmet verdikten sonra, TRT'ye girmek üzere Türkiye'ye döndü. (1990-2004 yılları arasında, TRT Müzik Dairesi Başkanlığında Türk Sanat Müziği Müdürü, Ankara Radyosunda Lavta ve Tanbur Sanatçısı, Ankara Radyosu Türk sanat Müziği Çocuk ve Gençlik Korolarında şef, eğitici, Müzik Dairesi Başkanlığı Türk Sanat Müziği ve Pop Müzik Denetleme Kurulları'nda başkan ve üye olarak görev yaptı. Halen Ankara radyosu TSM saz sanatçısıdır.
Prof.Dr. SELÂHATTİN İÇLİ (1923 ? 2006)
6 Ekim 1923' de İstanbul, Beşiktaş'ta doğdu. Babası İbrâhim İçli, Annesi Zekiye İçli'dir. Nimet ve Ümran adında iki kız Kardeşi vardır. 1927 yılında Babasının Susurluk Borasit Mâdeni'nde görev almasıyla, ilkokulu Susurluk'ta, Ortaokulu ve Liseyi Balıkesir'de yatılı olarak okudu. Selahattin İçli'nin müzik ile yakınlığı çocukluk yıllarında Babası İbrâhim İçli'nin etkisi ile başlamıştır. Hem anne, hem baba tarafından kardeş çocukları olan Udi bestekar Şerîf İçli ve İbrâhim İçli, 1914 yılında Beşiktaş Mûsikî Kulübü'ne devam etmeye başlarlar. Neyzen İhsan Bey'in hoca olduğu bu ocaktan yetişenler arasında Hakkı Derman da vardır. Babasının müziğe olan alâkası ve zengin repertuarı sebebiyle, oğlu Selahattin'in kulağı daha çocukluk yaşlarından itibaren Türk Mûsikîsi'nin klâsik ve güncel eserleriyle doldu. Böylece; ilk gençlik yıllarında kendisini bestekârlığa götürecek önemli temel unsur sayılabilecek oldukça geniş bir repertuara sahip olmuştur.
RAKIM ELKUTLU (1869-1948)
İzmir'de doğdu. Devrin lisesi olan İzmir İdâdîsi'ni bitirdi. Zağralı Müderris İsmâil Efendi'den dinî ilimler, amcası Şeyh Nayî Emin Dede Efendi'den musiki öğrendi. 1892'de yirmi yaşında, babasının ölümüyle boşalan Hisar Camii imam-hatipliğine tayin edildi. Tanburî Ali Efendi, Santo Şikari ve Aziz Dede'den yararlandı. Yirmi iki yaşında bestekârlığa başladı. Son yıllarında İzmir Türk Musikisi Cemiyeti'nin başkanı olan bestekârın elimizde 120 kadar eseri vardır.
REFİK FERSAN (1893 ? 1965)
İstanbul'da doğdu. On iki yaşında Tanburî Cemil Bey'den tanbur öğrenmeye başladı. Leon Hancıyan'dan meşk etti. O devirlerde adı Galatasaray Sultânîsi olan Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. Sonraki yılarda adı İstanbul Belediye Konservatuvarı olan Dârülelhân'a tanbur hocası olarak atandı. 1923'de Cumhuriyet ilân edilince, Atatürk'ün isteğiyle ve yüzbaşı rütbesiyle Riyâset-i Cumhur İncesaz Heyeti'ne, yani Cumhurbaşkanlığı Türk Musikisi Topluluğu'na şef oldu. Şam Konservatuvarı'nda Türk Musikisi öğretti. Ankara Radyosu'nda, İstanbul Radyosu'nda ve İstanbul Konservatuvarı İcra Heyeti'nde çalıştı. 1950'den itibaren Konservatuvar Tasnif ve Tedkik Heyeti'nde üyelik ve başkanlık yaptı. Birçok formda bestelediği 400'den fazla eseri elimizde bulunan Fersan, hem sazeserleriyle, hem de sözlü eserleriyle musikimizde son dönemin en önde gelen bestekârlarındandı.
REŞAT AYSU (1910 ? 1999)
Tekirdağ'da doğdu. Tekirdağ Belediye Bandosu şefi olan babasını ve annesini beş-altı yaşlarında iken peşpeşe kaybetti. Birinci Dünya Savaşı sırasında, kalan aile fertleriyle İstanbul'a göç ederek öğrenim gördüğü Darüşşafâka Lisesi'nde kendikendine keman ve nota öğrendikten sonra, okulun musiki öğretmeni Zekâi Dede'nin oğlu Ahmed Irsoy'dan klâsik fasılları meşketti. Batılı keman virtüozlarının plaklarını dinleyerek ve çeşitli metodlardan yararlanarak Batı Müziği öğrendi ve tekniğini geliştirdi. 1936'da Ankara Ziraat Fakültesi'nden Entomolog, yani böcek bilimi uzmanı olarak mezun oldu. 1945'te Râkım Elkutlu ile İzmir Musiki Cemiyeti'ni kurdu ve nota bilmeyen Elkutlu'nun birçok eserini notaya aldı. 1947'de Madam Amati yönetimindeki İzmir Şehir Orkestrası'nda ikinci ve birinci keman olarak çaldı. 1958'de Ege Üniversitesi'nde bir Türk Müziği Korosu kurdu. 1988'den itibaren aynı üniversiteye bağlı Devlet Konservatuvarı'nda hocalık yaptı. Yalvaç, Soner ve Yıldız Teknik Üniversitesi'nde rektör yardımcılığı da yapan Prof. Emre Aysu'nun babasıdır. Özellikle sazeserleriyle, Türk Musikisi tarihinin en dikkate değer bestekârlarından ve dönemeç noktalarındandır. Repertuvarımızda üç yüzü aşkın eseri bulunmaktadır.
SÂDEDDİN KAYNAK (1895-1961)
İstanbul'da doğdu. Mercan İdadisi'nin ardından İlahiyat Fakültesi'nde başladığı ve I. Dünya Savaşı'na katıldığı için ara verdiği yüksek öğrenimini, savaştan sonra tamamladı. İlk musiki derslerini Hâfız Melek ve Hâfız Şeyh Cemal efendilerden aldı. Kâzım Uz ve Neyzen Emin Dede'nin öğrencisi oldu. Sultanselim ve Sultanahmet camilerinin imamlığını yaptığı sıralarda yaptığı dini ve lâdini plaklarla şöhret sahibi oldu. 1926'dan itibaren bestekârlığıyla da ün kazandı. Yaptığı sinema ve revü müzikleriyle uluslararası çapta ilgi gördü. Eserleri, Münir N. Selçuk, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses ve Müzeyyen Senar gibi önde gelen ses sanatçıları tarafından plaklar, radyo mikrofonları ve sahneler aracılığıyla okundu ve halkın en çok tuttuğu bestekâr haline geldi. 35 yıl kadar süren bestecilik hayatında imza attığı yüzlerce eserin kesin sayısı hiçbir zaman tespit edilemedi. Kendisinden başkasına benzemeyen bir bestekârlık anlayışının ürünü olan eserleriyle, sadece kendi dönemine damga vurmakla kalmadı. Dede ve Ârif Bey örneklerinde olduğu gibi, sonraki kuşakları etkiledi.
SÂDETTİN ÖKTENAY (1930 - 1989)
Sadettin Öktenay, 1930 yılında dört çocuklu ailenin en büyük oğlu olarak Adana'da dünyaya geldi. İlkokul sıralarında ud ile müzik çalışmalarına başladı. Daha sonra kanun çalmayı öğrendi. Ankara'ya giden Öktenay, kanun çalışmalarını Ankara musiki sevenler derneği'nde devam etti. 1960 yılında Ankara Radyosu'na kanun sanatçısı olarak girdi. 1969 yılında İstanbul radyosu'na geçen Öktenay, aynı yıl Şükaran Hanım'la evlendi. Ortanca oğlunu 1988 yılında trafik kazasında kaybetti. Oğlunun ölümüne çok üzülldü ve çok etkilendi. Hepimizin aşk şarkısı olduğunu düşündüğümüz Nihavent makamındaki "Günlerdir içime çöktü ayrılık" şarkısını onun için besteledi. Bu acıya fazla dayanamadı ve oğlun ölümünden bir yıl sonra 15 Mart 1989 tarihinde İstanbul'da vefat etti ve İstanbul - Yeniköy Asri Mezarlığı'na gömüldü. Reformist dönemin usta bestekârlarından olan Sadettin Öktenay, musikimize 60 civarında eser bırakmıştır. Eserlerinde fantezi formunu tercih etmiş ve şarkılarının bir bölümü de filmlere konu olmuştur.
SÂDİ HOŞSES (1908-1994)
1908 yılında Halep'te dünyaya geldi. Üç aylıkken İstanbul'a geldi. Babasının görevi nedeniyle hiç durmaksızın bütün Anadolu'yu dolaştı. Babasının Alanya'da vefatı üzerine İstanbul'a yerleşti. İstanbul'da Ameli Hayat Yisan Ticaret Okulu'ndan mezun oldu. Hayatını Radyo'da çalışarak ve ticaret yaparak kazandı. Hafız Burhan, Hafız Kemal ve Sadettin Kaynak'ın aralarında bulunduğu hafızlarla "mevlütan" lık ta yaptı. Musiki bilgisini kendi çabası ile geliştirdi. Rast makamında ve Türk aksağı usulünde besteleyerek bestekârlık hayatına başladı. Bestelerinde neo-klasik dönemin şarkı formunu titizlikle uygulayan Sâdi Hoşses, zengin makam repertuarı ile musikimize çok kıymetli eserler armağan etmiştir. 1987 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi Klasik Türk Müziği Korosu'nda koro şefliği yaptı. İzmir'de kendini çok sevdirdi. İzmir Karşıyaka Belediyesi tarafından büstü dikildi. Sâdi Hoşses, 3 Temmuz 1994 tarihinde İstanbul'da hayata gözlerini yumdu ve İzmir Soğukkuyu Mezarlığına gömüldü.
SÂDİ IŞILAY (1899-1969)
İstanbul'un Lâleli semtinde doğdu. Babasından keman öğrendi. Bestenigâr Ziyâ Bey'den fasıllar meşketti. Ayrıca ud da çalan sanatçı keman , ud ve sesiyle plaklar doldurdu. Milli Mücadele'ye jandarma olarak katıldı. Fransa, Hindistan, İran, Mısır, Kıbrıs, Suriye ve Irak gibi ülkelerde konserler verdi ve plaklar doldurdu. Konservatuvar İcra Heyeti'nde çalıştı. İstanbul Radyosu Repertuvar Kurulu üyeliğinde bulundu. Bir çok evlilik yapan bestekârın eşleri arasında Denizkızı Eftalya ve Mualla Gökçay'da vardır. Günümüze otuz yedi eseri gelebilmiştir.
ŞEKİP AYHAN ÖZIŞIK (1932-1981)
Özışık,1932 tarihinde Nevşehir'de dünyaya geldi. Raşit ve Şaziye Özışık çiftinin oğlu olan sanatçı, daha altı yaşındayken müzik dersleri almaya başladı. Hatta ud çalmayı kendi başına öğrendi. 1942 yılında İstanbul'a gidip Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdi. Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde Emin Ongan'la, İleri Türk Musikisi Konservetuarı'nda Laika Karabey'le ve Ankara Radyosu'nda İzzettin Ökte ile beraber çalıştı. 1958-1966 yılları arasındaki dönemde Ankara Radyosu'nda ve 1966-1981 yılları arasındaki dönemde İstanbul Radyosu'nda ud sanatçısı olarak çalışan Özışık, 1958 yılında ilk bestesi olan ve güftesi kendine ait "Belki bir sabah geleceksin" şarkısını Rast Makamı'nda besteledi. Ancak bundan önce bestelediği şarkıları da kayda değer bulmadığı için yaktı. Yesari Asım Arsoy ve Sadettin Kaynak gibi bestecilerden etkilenerek o dönemde piyasada olan şarkıları benimsedi. Şengül Özışık'la evlenip bu evlilikten Ayşen, Hakan ve Raşit adında üç çocuğu dünyaya getiren sanatçı; Ilgaz Benekay ve Ümit Mutlu gibi isimleri de yetiştirerek, Türk müzik tarihindeki saygın isimler arasında yer aldı. Sanatçı, 17 Nisan 1981 tarihinde gırtlak kanseri tedavisi gördüğü sırada İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
SELÂHATTİN ALTINBAŞ (1939 - 2003)
Selâhattin Altınbaş, 1939 yılında Bandırma' da dünyaya geldi. Müzisyen bir ailenin ferdi olan Selahattin Altınbaş'ın babası Kemâni Abdi Altınbaş'tır. Şarkılara sordum söylemediler, Söyleme bilmesinler bu aşkın bittiğini, duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini, ömrümüzün son demi, son baharıdır artık gibi unutulmayan besteler kazandıran Selahattin Altınbaş, 1966 yılında udi olarak girdiği TRT'den 1999 yılında emekli oldu. Siroz nedeniyle 18 Aralık 2003 tarihinde Ankara'da yaşama veda eden Altınbaş, 67 yaşında, evli ve üçü erkek, dört çocuk babasıydı. Selahattin Altınbaş'ın cenazesi vasiyeti üzerine toprağa verilmek üzere doğum yeri olan Balıkesir'in Susurluk İlçesi'ne getirildi.
SELÂHATTİN İNAL (1924-1982)
1924 yılında Çankırı 'da doğan Selahattin İnal, fırıncılık yapan ve "çopur" namıyla tanınan Hacı Şükrü İnal 'ın oğludur. Annesi Nafia hanım Mevlevi şeyhlerinden Gürcü zade Mehmet Efendi 'nin kızıdır. İlk ve orta okul tahsilini Çankırı 'da yaptı. Ortaokulda iken müzik hocası İnal 'ın müziğe olan kabiliyetini görüp, teşvik ederek mandolin çalmasını öğretti. Daha sonra ise keman çalmayı öğrendi. Lise tahsili için Ankara 'ya geldi. Burada Hakkı Derman ile tanışarak, musiki bilgisini ilerletti ve keman çalmasını iyi bir şekilde öğrenerek, keman sanatçısı oldu. Askerliğini yedek subay olarak tamamladıktan sonra Ankara Radyosu 'na saz sanatçısı olarak girdi. Ankara Radyosunda 31 yıl çalıştı ve emekli oldu. Ticarette baba mesleğini devam ettirerek ekmek fabrikası kurdu ve çalıştırdı. 07. Haziran. 1982 yılında Akciğer kanserinden vefat etti. İlk bestesini 1947 yılında, güftesi Hüseyin Rifat Bey 'e ait olan " Gönül her gördüğün dildare birden müptelasın" mısraları ile başlayan şiiri besteledi. Radyo çalışmaları devam ederken memleketimizin birçok kentinde ve yurtdışında konserler verdi ve ünlü gazinolardaki çalışmalarıyla halkımızın karşısına çıktı. Devrin ünlü sanatçıları benzersiz refâkat tekniği ve ustalığı nedeniyle Selahattin İnal ile çalışmayı tercih etmişlerdir. Zeki Müren, Muallâ Mukadder, Ziya Taşkent, Muazzez Abacı, Emel Sayın, Sevim Çağlayan, Nesrin Sipahi ve Behiye Aksoy başta olmak üzere tanınmış birçok sanatçıya defalarca eşlik etti. Selahattin İnal'ın Türk müziğine en önemli katkılarından birisi de özellikle sözlü eserlerin prozodi ve diksiyon hatalarının düzeltilerek TRT arşivinin düzenlenmesi ve nota birliğinin temini çalışmalarıdır.
SELÂHATTİN PINAR ( 1902-1960)
Üsküdar'ın Altûnîzâde semtinde doğdu. İsmet Efendi ile Sâdık Efendi'nin oğludur. Kadı olan babasının görevleri dolayısyla Çal, Serez ve Edirne'de öğrenim gördükten sonra 1911 yılında âilece geldikleri İstanbul'da, İtalyan Mektebi'ne devam etti. Ud çalan annesinden ve sesi güzel olan babasından ilk müzik zevkini alan Pınar, bu yıllarda öğrenimini ihmâl ederek uda ve ciddi biçimde müziğe ilgi duymaya başlayınca Yüksek Ticâret Mektebi müderrisi olan babasının şiddetli engeline mâruz kaldı. Esâsen müziği çok seven anne ve babası çocuklarına engel olamadılar ve 1920 yılında Dâr'ül-feyz-i Mûsiki'nin (sonradan Üsküdar Mûsiki Cemiyeti) kurucuları arasında yer alan Pınar, bir müddet de Dâr'üt-tâlim-i Mûsiki'ye devam etti. Bestenigâr Ziyâ Bey, Kaşıyarık Hüsâmeddin Bey, Ûdî Sâmi Bey, Kâzım Uz ve Ali Rif'at Çağatay'dan dersler alan bestekâr, 1919 yılında bestelediği ilk şarkısı ve aynı yıl çalmaya başladığı Tanbûr sazı ile ünlendi. Şahsına münhasır bir okuyuş tavrı ve bestelediği şarkılarıyla her kesimin takdirini toplayan san'atkârın günümüze yüze yakın eseri ulaşmıştır.
SEMAHAT ÖZDENSES (1913-2008)
Türk sanat müziği yorumcusu, besteci. Üsküdar Kız Sanat Okulu'ndaki öğretimini müzik sevgisi ve tutkusu nedeniyle yarıda bırakan Özdenses, Lemi Atlı, Refik Fersan, Fahire Fersan gibi sanatçılardan ders aldı. TRT Ankara Radyosu'nda ses sanatçısı olarak görev yaptı. 1939 yılında evlenmesinden iki yıl sonra Beklerim Her Gün adlı ilk plağını çıkardı. 1940 yılında beste yapmaya başladı. 2003 yılında yaptığı güftesi Onur Akay'a ait olan Sevgilim Sanma Seni Bir An Olsun Unuttum isimli Hüzzam şarkı son bestesidir ve ilk kez TRT Müzik ekranlarında Arif Özgülüş tarafından okunmuştur. Mesam üyesi olan sanatçı, göğüs kanseri nedeniyle tedavi görmekteyken yaşamını yitirdi. Mezarı Pendik Kurtköy Şeyhli Mezarlığı'nda bulunmaktadır.
ŞERİF İÇLİ (1899 ? 1956)
İstanbul Beşiktaş'ta doğdu. Hacı Mehmed Efendi ile, Söhret Hanım'ın oğludur. Müziğe olan yeteneği küçük yaşlarda ortaya çıkan Şerif İçli ilk müzik ve ud derslerinin komşusu olan Tayyâreci Fethi Bey'in kızı Nakiye Hanım'dan aldı. 1914 yılında Neyzen İhsan Bey'in idaresindeki Beşiktaş Musiki Klübü'ne devam etmeye başladı. Kısa bir süre memûriyette bulunduktan sonra Ankara Radyosu'na girdi. Burada arkadaşı Hakkı Derman ile birçok fasıl programları yaptı. 1947 yılında yine Hakkı Derman ile beraber İstanbul Radyosu'na geçti. Meşhur 'Şerif İçli, Hakkı Derman, Şükrü Tunar' üçlüsü bu yıllarda oluştu. Nota yazmaya meraklı olan Şerif İçli yüzlerce eseri bir fotokopi makinesi gibi çoğaltarak yazmış ve bunların bir çoğu Ankara Radyosu arşivinde muhafaza edilmiştir. Hayriye, Sadiye , Rebii , Mustafa isimli dört çocuğu olan Şerif İçli İstanbul Radyosu'ndaki bir emisyon sırasında kalp krizinden öldü. Çok zarif ve kıvrak, duygulu ve hassas bir ud icrasına sahip olan Şerif İçli'nin bu CD'de Hüzzam ve Kürdilihicazkar taksimlerini dinleyeceksiniz.
ŞEVKİ BEY (1860-1891)
İstanbul'da doğdu. Musikiyi Hacı Ârif Bey'den öğrendi. Osmanlı Sarayı'nın müzik merkezi olan Muzıka-yı Hümâyun'a hânende olarak girdi. Lavta da çalan Şevki Bey, bir müddet sonra saraydaki protokolden sıkılıp görevinden ayrıldı ve devrin Gümrük Bakanlığı'nda memurluğa başladı. Otuz bir yaşında Beylerbeyi'nde öldüğünde, deha çizgisindeki bestecilik hayatı on yıl kadar sürmüştü. Şarkılarını çoğu defa doğaçlama tarzda bestelerdi. Bin civârında beste yapmasına rağmen, elimizdeki eserlerinin sayısı iki yüz elliden azdır.
ŞÜKRÜ TUNAR (1907- 1962)
1907 yılında Edremit'te dünyaya geldi. Klarnet virtüozü ve bestekardır. Şarkı formunda besteleri vardır. Devrin ünlü şarkıcılarına eşlik etmiştir. 1962 yılında gazino sahnesinde Zeki Müren'in programı esnasında kalp krizi sonucu vefat etmiştir. On üç yaşındayken elde ettiği klarnetle musikiye başladı. Ancak, o yıllarda babası ile üç amcası da askere alınmıştı. Genç Şükrü ailesinin bütün geçim yükünü üstlenmek zorunda kalınca musiki dışında pek çok işe girip çıktı. 1921 yılında ailesiyle birlikte Edremit'ten İzmir'e göç etti. İzmir Musiki Cemiyeti'ne girdi ve ilk ciddi musiki bilgilerini bu cemiyette öğrendi. İki yıl sonra İstanbul'a geldi, Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne girdi ve iki yıl bu cemiyetin çalışmalarına katıldı. İstanbul'da besteci Muallim Kazım Bey'le (Uz) tanıştı; kendisinden makam, usul, nazariyat dersleri alarak genel musiki bilgisini ilerletti. Ama hiç kimseden klarnet dersi almadan sazında kendi kendini yetiştirdi. Nota bilgisini de kendi çabalarıyla geliştirdi. Kazım Uz'un aracılığıyla mehter takımına girdi. Uzun yıllar İstanbul ve Ankara radyolarında, saz salonlarında, gazinolarda klarnet çaldı, plaklar doldurdu. 15 Temmuz 1962 tarihinde Cumhuriyet Gazinosu'nda Zeki Müren'e eşlik ederken geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata veda etti.
SULTAN ABDÜLAZİZ (1830 - 1876)
Otuz ikinci Osmanlı Padişâhı. Batı müziği ve iyi derecede Türk müziği öğrendi. Aynı zamanda ressam olan Sultan Aziz, Piyano ve Lavta öğrendi. Çok iyi derecede üflediği Ney'i Hocası Yusuf Paşa'dan meşketti. Oğulları II. Abdülmecid ve Seyfeddin Efendi de müzisyendirler. Bestekâr Padişâh'ın elimizde biri saz eseri, üçü şarkı olmak üzere dört bestesi vardır.
SULTAN II. MAHMUD HAN (1785-1839)
30. OSMANLI padişahıdır. I. Abdülhamid ile Nakş-ı Dil Valide Sultan'm oğludur. 20 Temmuz 1785 çarşamba günü istanbul'da doğdu. 28 Temmuz 1808'de kardeşi IV. Mustafa'nın yerine tahta geçti. 31 yıl 4 gün saltanat süren II. Mahmud, 30 Haziran'ı l Temmuz'a bağlayan gece öldü (1839). Bugün istanbul'da Divanyolu'nda (Türbe) diye anılan yerde bulunan türbesine gömüldü. Osmanlı împaratorluğu'nda gerçekleştirilen yenileşme, Batıya açılma hareketlerinin başlatıcısıdır. Musikiyi, amca oğlu olan ve kendisini evladı gibi seven büyük müzisyen III. Selim'den öğrendi, iyi bir tanburî ve neyzen olarak yetişti, aynı zamanda iyi bir hanende idi. Bestekar olarak amca oğlunun derecesine varamamışsa da, II. Mahmud da zevkli ve değerli bir bestekar olarak Türk musikisi literatürüne girmiştir. Saltanatı döneminde Türk musikisinde çok büyük bestekarlar yetişmiştir. Saray faslında bulunan hanendeler: Dede Efendi, Dellalzade İsmail Efendi, Kömürcüzade Hafız Efendi, Basmacı Abdi Efendi, Şakir Ağa, Çilingirzade Ahmed Ağa, Suyolcuzade Salih Efendi gibi çok büyük ve değerli bestekarlardı. Saz çalanlar da aynı derecede üstad kişilerdi. Numan Ağa, Zeki Mehmed Ağa gibi ünlü tanburîlerin yanı sıra. Kazasker Mustafa îzzet Efendi gibi büyük bir neyzen. Rıza Efendi gibi üstat bir kemanî saray faslının sazendeleriydiler. II. Mahmud'un bestelediği 25 eser bugün elde bulunmaktadır. Bu eserlerden biri, kendi kurduğu Asakir-i Mansüre-i Muhammediye ordusu için bestelediği Acemaşiran makamındaki marştır. Bu sebeple de Türkiye'de marş besteleyen ilk müzisyen olma sıfatım kazanmıştır. Bati müziğini de yurda sokan II. Mahmud'dur. Adlî mahlasıyla şiirler de yazan bu değerli padişah ve sanatkar, hattat olarak da ünlüdür. Özellikle (Celî) tarzı yazıda büyük başarı elde etmiştir. Diğer birçok Osmanlı padişahı gibi, II. Mahmud da Mevlevî idi.
SULTAN III. SELİM (1761-1808)
Otuz birinci Osmanlı hükümdarı olarak kazanmış olduğu siyâsî kişiliğin yanında, Türk Müziği tarihinde 'Üçüncü Selim Dönemi' denilen bir ekolün kurucusu olmasıyla da iz bırakan dehâ sâhibi bir bestekârdır. Mensûb olduğu hânedânın birçok üyesi gibi Mevlevî idi.Galata Mevlevîhânesi'ne devâm ederek Şeyh Galib Dede'den feyz almıştır. Bu dostluğun sonucunda bestelediği Sûz-i Dilârâ Mevlevî ayînî, Türk Müziği'nin şaheserleri arasındadır.' İlhâmî ' mahlâsıyla yazdığı şiirlerden oluşan bir divanın sahibidir. On altı makam terkîb etmiş ve bunlardan çok sayıda eser vermiştir. Tanbûrî İsak'tan tanbur öğrenmiştir. Ayrıca neyzendir. Döneminde yaşayan Abdülbâkî Nâsır Dede ve Hamparsum Limoncuyan'ı teşvik ederek mûsıki nazariyâtı ve nota konusunda çalışmalar yaptırmış, bu nedenle bir çok eserin kaybolmasını engellemiştir. Çeşitli formlardan yüz sekiz kadar eseri günümüze ulaşmıştır.
TANBURÎ CEMİL BEY (1871 ? 1916)
İstanbul'da doğdu. Üç yaşında babasını kaybetti ve amcasının himayesinde yetişti. On yaşında keman ve kanuna, hemen ardından da tanbura başladı. İlk musiki derslerini ağabeyinden ve Kemanî Aleksan'dan aldı. On sekiz yaşından önce büyük bir tanbur virtüozu olarak tanındı. Yirmi yaşlarında kemençe, lâvta ve viyolonselde de büyük bir usta olarak kabul edildi. Tanburu yayla çalan ve viyolonseli musikimizde kullanan ilk kişiydi. Gramofon sayesinde yurtiçinde ve yurtdışında bir efsane haline geldi. Türk Musikisi tarihinde varlığı 'milât' olarak değerlendirilen büyük bir sanatkâr ve önde gelen bir sazeserleri bestekârıydı. Rehber-i Musiki adlı bir kitabı ve eserlerinin toplandığı bir külliyatı da basılmış, hayatı oğlu Mesud Cemil tarafından romanlaştırılmıştır. Taksimleri dışındaki eserlerinden günümüze ulaşanlar kırk kadardır.
TEOMAN ALPAY (1932-2005)
Ankara Radyosu'nun açtığı ud sınavını kazanarak, radyonun saz sanatçıları arasına katılmış ve kendi dalında aşama kaydederek, Türkiye'nin en genç Türk müziği yayınları şefliğine kadar yükselmiş olan ve Erzurum Radyosu müdürlüğü yapan Türk müziği bestekârıdır. Sanatçının seslendirdiği "Nasıl Geçti Habersiz" isimli eseri 1972 yılının şarkısı seçilirken, sonraki yıllarda "Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar", "Buruk Acı", "Sarmaşık Gülleri" eserleri yine derecelere girmiştir. 1997'de İstanbul FM dinleyicileri tarafından besteci Teoman Alpay'ın "Kalbimi Kıra Kıra" isimli eseri en beğenilen eser seçilmiş ve Atatürk Kültür Merkezi'nde altın plaket ödülü almıştır. Ruhsar Alpay'la evli ve Cüneyt ve Kürşat adlı iki çocuk babası olan Alpay, 13 Şubat 2005 tarihinde hayata veda etmiştir.
TEOMAN ÖNALDI
Teoman Önaldı, bestekar ve tıp doktorudur. Isparta musiki derneği'nin kurucusu ve Şenel Önaldı'nın ağabeyidir. TRT repertuarına girmiş olan "Böyle gelmezdi her yıl bahar" isimli şarkısıyla tanınmıştır. İzmir devlet korosu kurucu şefi olup, yıllarca bu koronun yöneticiliğinde bulunmuştur. 1965 yılında yapılan "Arel çoksesli beste yarışması"nda dört sesli segâh şarkısı ile birincilik kazanmış, geleneksel Türk müziği orkestrası için yazılmış iki saatlik çoksesli "Mevlana Ulu Sesi" ve daha bir çok esere imza atmış olan Dr. Teoman Önaldı, yaş haddinden 2001 yılında emekli olmuştur.
TURHAN TAŞAN
İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi 'İşletme ' Muhasebe' Bölümü mezunu olan Turhan TAŞAN, 13 Ağustos 1948 tarihinde Samsun' da doğdu. Annesi Leman Hanım, babası Ziraat Yüksek Mühendisi Recai TAŞAN'dır. Her ikisi de vefat etmiştir. İki kız kardeşi vardır. Semiha Hanımla evli, İpek MUTU (1975) ve Sinan TAŞAN (1981) isimli iki çocuk babasıdır. Mustafa MUTU (2005) isimli bir torunu vardır. Turhan TAŞAN; çalışma hayatına Türkiye İş Bankası A.Ş. / İstanbul Yenicami Şubesi'nde 'Kambiyo-İthalât' memuru olarak başladı. Daha sonra bazı Şirketlerin 'Dış Ticaret' Servislerinde; Şef Yardımcısı, Şef, Müdür Yardımcısı, Müdür ve Koordinatör olarak görev yaptı. 1995 yılında 'Sanatçı Borçlanması Kanunu' kapsamında kendi isteği ile emekli oldu. Bazı Şirketlerde Genel Müdür ve Murahhas Üye olarak çalıştı. 1989 / 1991 ve 1995 / 2010 yılları arasında MESAM' da (Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği) Yönetim Kurulu Üyesi olarak bulundu. 1993 / 1995 yıllarında arasında ise MESAM Denetleme Kurulu Başkanlığı yaptı. İlk bestesi 18 yaşında iken; 1966 yılında plağa okundu Bugüne kadar geçen 47 yılda, 36 bestesi 115 defa kaset ve CD' lerde yer aldı. Ayrıca; başka besteciler tarafından bestelenmiş şiirlerinden 7 tanesi ise 16 defa plak, kaset ve CD' lerde yer almıştır.
UDÎ HIRANT EMRE (KENKİLOĞLU)(1901 - 1978)
Adapazarı'nda doğdu. Babası marangoz Karabet Efendi'dir. Doğuştan görme kudreti olmayan Hrant,ailesiyle birlikte 1917 yılında Konya'ya daha sonra da İstanbul'a geldi. Burada, adı tesbit edilemeyen bir müzisyen tarafından kendisine bir ud alındı ve böylece musikiye başladı. Önce kendi kendine çalışan Hrant,Kemani Agopes, Kemani Dikran ve Udi Kikar'dan dersler alarak udunu ilerletti. Henüz on yedi yaşındayken Hicaz ve Hüzzam makamında yaptığı taş plak kayıtlarıyla ünü yayılmaya başladı.1934 yılında ilk bestesini yaptı ve bestekar olarak ta tanındı. 1950 yılında gözlerinin tedavisi için gittiği Amerika'da bir sonuç alamayan fakat bir dizi konserler veren Ûdî Hrant Şişli Ermeni mezarlığına defnedilmiştir.
YESÂRİ ASIM ARSOY (1896 - 1992)
Bugün Yunanistan'da olan Drama'da doğdu. Müezzinlik ve Kur'an okuyuculuğu ile musikiye başladı. 1917'de ailece Adapazarı'na göçetti. Ud öğrendi. Sol eliyle ud çaldığı için solak anlamına gelen Yesârî lâkabıyla tanındı. 1920'de İstanbul'a yerleşti. İzzeddin Hümâyî, Fehmi Tokay ve Zeki Ârif Ataergin'den musiki öğrendi. 1929'da bestekârlığa başladı. Şarkıları, devrinin önde gelen solistlerinin yanısıra kendisi tarafından da plaklara okundu ve büyük ilgi gördü. Birçok eserinin güftesini de yazan Arsoy'un 240 eseri elimizdedir.
YILDIRIM GÜRSES (1938 - 2000)
Henüz yirmi yaşındayken Ankara Radyosu'nu, bir yıl sonra da Ankara Devlet Operası'nın sınavlarını üstün başarıyla, birinci olarak kazandı. Ayrıca, İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi'ni 1961 yılında bitirdi. Bu yıllarda kendi bestelerini Kazablanka Gazinosu'nun sahnelerinde seslendiriyordu. 1961 yılında kendisi gibi ses sanatçısı olan Ayla Gürses'le evlendi. Bu evlilikten Beyazıt adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. 1961 yılında Devlet Opera imtihanına girdi ve birinci oldu. Operada da 7-8 ay çalıştıktan sonra ayrıldı. 1965 yılında Hürriyet Gazetesi'nin Altın Mikrofon Yarışması'na kendi orkestrası, sözü, müziği kendisine ait "Elveda gençliğim" eseri ile katıldı ve birinciliği aldı. Altın Mikrofon'daki bu başarının ardından Yıldırım Gürses, çalışmalarına hız verdi. Sanatçı popüler müziğin en önemli isimlerinden biri haline geldi. "Anla artık anla beni", "Yıllar sonra rastladım", "Aşkım bahardı", "Bir garip yolcuyum", "Düşen bir yaprak görürsen" parçaları ile başarı yakaladı. 80'lerin başında Ajda Pekkan ile birlikte "Affetmem Asla Seni" ile yeni bir hamle yaptı. Aynı albümde yer alan "Dertliyim arkadaş" ve sonra çıkan "Eller Eller" ile "Gül dudaklım" sanatçının ses getiren son şarkıları oldu. Yıldırım Gürses'in önemli bestelerinden biri "İçime hep hüzün doluyor" sözleriyle başlayan Rast makamındaki şarkısıdır. Yıldırım Gürses 18 Kasım 2000 tarihinde 61 yaşında kalp krizi sonucu ölmüştür.
YILMAZ YÜKSEL (1937)
5 Nisan 1937 de Çorum'un İskilip kazasında doğdu. Babası keçeci esnafından Hüseyin Yüksel ve annesi Hanife Yüksel'dir. 1943 yılında babasının işi nedeniyle gitmiş oldukları Bolu'nun Gerede ilçesinde ilk okulun birinci ve ikinci sınıflarını okudu. Kendi ifadesiyle müzik zevkini bu yıllarda ilk olarak annesinden aldı. Bu arada açtığı yorgancı dükkanı Ankara'lı müzisyenlerin uğrağı haline geldi. Burada da musiki çalışmalarını sürdürdü.Bu esnada ilk bestesini, askerdeki bir arkadaşının verdiği "Bilmem böyle niye uzun kalpten kalbe giden yollar" dizesiyle başlayan şiiri 1960 yılında , düyek usulünde, Uşşak makamında besteleyerek yaptı. Musiki çevresinde beğeni kazandı. Sonra sözleri edebiyat öğretmeni Ahmet Aymutlu'ya ait olan "Gönlüme gir doğ güneşim" isimli şarkıyı Uşşak makamında ve semai usulünde besteledi. Bu şarkısı büyük ilgi gördü ve pek çok plağa okundu. Besteci olarak tanınmasına neden oldu.. Üçüncü olarak, İsmail Baha Sürelsan'ın bestecilik derslerinde ödev olarak verdiği, sözleri Fuat Uluç'a ait Suzinak makamında , curcuna usulünde " Kaşların yay kirpiğin ok neden canım insafın yok" dizesiyle başlayan şiiri besteledi.Daha sonra bestecilik çalışmalarını sürdürdü. 1966 yılında Ankara Radyosunun açtığı sınavı birincilikle kazandı. Ankara Radyosunda geçirdiği üç yıllık stajdan sonra 1969 yılında us sanatçısı olarak kadro aldı. Ayrıca İsmail Baha Sürelsan ile yaptıkları çalışmalar da devam etti. 1974 yılında İzmir Radyosu Küçük Koro'sunu yönetmeye başladı. Daha sonra Beraber ve Solo Şarkılar, Şarkılar ve Saz Eserleri, Kadınlar Topluluğu, Birlikte şarkılar gibi programları yönetirken ud sanatçılığının da sürdürdü.1977-1979 yılları arasında İzmir Radyosu Sanat Müziği Müdürlüğü'nü vekaleten yaptı. İkiçeşmelik Halk Eğitim Merkezi, İzmir İl Halk Kütüphanesi, İzmir Sanatçılar Derneği, İzmir Belediyesi TSM Korosu, Konak Belediyesi TSM Korosu, Salihli Belediye Korosu, Manisa Belediyesi Korosu'nda dersler verdi. Bu çalışmalardan da birçok sanatçı yetişti,TRT ve Devlet Koroları sınavlarında başarı göstererek profesyonel sanat yaşamına katıldı.
YORGO BACANOS (1900 ? 1977)
Silivri'de doğdu. Kemençeci Aleko Bacanos'un kardeşidir.Babaları Lavtacı Lambo'dur. Beş yaşında ud öğrenmeye başladı İçinde bulunduğu müzik çevresinde kendisini çok iyi yetiştiren Yorgo Bacanos, ûdi Kirkor ve Karnik Garmiryan'dan nota ve usul dersleri aldı. On iki yaşından itibâren udu ile fasıllara katılmak suretiyle piyasada tanındı. Mızrabındaki kıvraklık, parmaklarındaki mahâret ve icrâdaki başarılı yorumu ile çok kısa zamanda fasılların aranan ûdileri arasına girdi.Uzun müddet radyoda görev yaptı. Pek çok taş plağa solo ve müşterek kayıtlar verdi.Özellikle taksim icrâlarında çok başarılı oldu. Kendine mahsus ritm uygulamalı mızrapları ile toplu icrâda hemen ayırt edilebilen Bacanos aynı zamanda iyi bir piyanist idi. Despina Bacanos'la evlendi. On civarında şarkısı olan bestekar, ûdi Yorgo Bacanos, Konservatuvar İcra Heyeti'nden emekli olduktan sonra vefâtına kadar İstanbul Radyosu'nda görev yaptı.
YUSUF NALKESEN (1923-2003)
Yedi kardeşin en küçüğü olarak Üsküp'ün İştip kasabasında dünyaya gelen Nalkesen'in ailesi, gördükleri etnik baskılar sebebiyle kısa bir süre önce yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne göç etme ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu sebeple ailesiyle İzmir'e göç eden Nalkesen, ilkokulun ve üstün bir başarı gösterdiği ortaokulun ardından sınavsız olarak Necati Bey Erkek Muallim Mektebi'ne alınır. Bu yıllarda TRT radyosunun yayınlarını ve sanatçıların uğradığı kahvehanelerde yaptıkları fasılları kaçırmayan Nalkesen, Ağrı'nın Tutak ilçesine öğretmen olarak atanır. O yıllarda (1947-1948) eline geçen eski bir udla çalışmaya başlayan sanatçı, kendi kendine ud çalmayı öğrenir ve 8 saate varan çalışmaları sonucunda en zor saz eserlerini bile icra eder hale gelir. 1952 yılında açılan İzmir Radyosu Saz Sanatçılığı sınavıyla TRT kadrosuna giren Nalkesen; sabahları okula, ardında da programa giderek sanat tutkusunun peşinden koşar. 1970'li yıllara kadar bu tempoda devam eden sanatçı, artık bestelere ağırlık vermeye karar verir. Yıllar önce, 5 Eylül 1951 tarihinde yaptığı "Veda Busesi" bestesi büyük bir patlama yapar ve milyonların diline düşer. Sonra ki yıllarda sayısız unutulmaz şarkıya imza atar. 2003 yılının ilk saatlerinde, böbrek tedavisi için hastaneye gitmeye hazırlanırken kalp kriziyle hayata veda etmiştir. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır.
ZEKÂİ DEDE (1825-1897)
İstanbul'da doğdu. İmam, Hattat ve Hâfız Süleyman Hikmetî Efendi'nin oğlu, bestekâr Ahmed Irsoy'un babasıdır. Türk Musikisi'nin son büyük klasik bestekârlarındandır. Hocası Eyyûbî Mehmed Bey tarafından tanıştırıldığı Dede Efendi'den bir yıl kadar ders aldı. Bir süre Mısır'da yaşadı ve 1868'de mevlevî oldu. Bir dönemin ünlü eğitim kurumu Dârüşşafâka'da uzun yıllar musiki hocalığı yaptı. Rauf Yektâ ve Dr. Subhi Ezgi, öğrencilerindendir. Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısının repertuvar zenginliği bakımından en önde gelen kaynak kişisiydi. Özellikle Ahmed Irsoy, Rauf Yektâ ve Subhi Ezgi'ye meşk ettiği yüzlerce eserden oluşan klasik repertuvarın yazıya geçirilmesini ve kayıt altına alınmasını sağladı. Elimizde iki yüz altmış üç eseri bulunmaktadır.
ZEKÂİ TUNCA
1963'de Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'na girene kadar bir özel kuruluş ve Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (M.K.E) uçak fabrikasında, teknik resam ve tesviyeci olarak çalıştı. Gazi Üniversitesi Yüksek Teknik Öğretmen Okulu'nu 1967'de bitirdi. Bulunduğu her ortamda şarkı söyletilmesi şeklindeki müzik ilişkisi 1960 yılında Hikmet Taşan vasıtasıyla katıldığı Dr. Recai Özdil topluluğunda notalı ve sistemli çalışmaya döndü. Bu toplulukta; Erol Sayan, Yıldırım Gürses, Yaşar Özel, Doğan Canku gibi üstadlarla çalıştı. Aynı yıllarda İsmail Baha Sürelsan topluluğu ile teması oldu. Öğrenciliği sırasında, 1964'de Ankara Radyosu'nun stajyer sanatçı sınavını ilk 10 kişilik finaline kadar başardı. 1965'de Birleşmiş Türk Müziği Sanatçıları derneğinin ses yarışmasında Ankara birincisi oldu. 1966'da açılan geniş kapsamlı sınavı başardı. Altı aylık ilk dönem stajda, Saadet İkesus, Cengiz Tanç, Muammer Sun, Ferit Sıdal, Ruşen Ferit Kam, Turan Toper gibi hocaların derslerinden yararlandı. Özel nedenlerinden dolayı, başarılı giden bu stajı bırakmak zorunda kaldı. Ordu'da bulunduğu yıllarda, Trabzon'da düzenlenen Doğu Karadeniz Bölgesi ses yarışmalarında, 1969'da ikinci, 1970'de birinci oldu. 1967 Ağustos'unda Nurcan Tunca ile evlendi ve Ordu Endüstri Meslek Lisesi'ne öğretmen olarak atandı. Ordu'daki hayatında da, hep müzikle ilgilendi. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını aldı ve halen Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak solistlik görevini sürdürmektedir.
ZEKİ DUYGULU (1903 - 1974)
Milas'a yerleşen İstanköylü Rüsumat Memuru Fethi Bey'in oğlu olan Zeki Duygulu, 1903 yılında Beyrut'ta dünyaya geldi. Babası Trablugarp'ta İtalyanlara esir düşünce İzmir'e yerleştiler. Bu yüzden "İzmirli Zeki' diye ün yaptı. Aydın Sultanisinde öğrenimini yaparken, Ulusal Mücadele'ye gönüllü olarak katıldı. 1925 yılında Fahrettin Altay'ın Süvari Kolordusunda müzik öğretmenliği yaptı. 1935 yılında Kıdemli Yüzbaşı iken ordudan istifa etti. 2. Dünya Savaşı sonunda kadar Muğla Milli Emlak Memurluğu görevinde bulundu. 2. Dünya Savaşı sonunda Muğla Milli Emlak Memurluğundan ayrılarak İstanbul'a gitti. 1928 yılında Atatürk tarafından "Mülazım" rütbesi ve kırmızı İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Şiirler yazdı, yazdığı şiirlerini besteledi. 1938 yılında Hamiyet Hanım'la evlendi. Bu evlilikten Metin, Erol, Erdem ve Eser isminde dört çocuğu oldu. Zeki Duygulu, 11 Mart 1974 tarihinde İstanbul'da öldü. Zincirlikuyu Mezarlığına gömüldü.
ZEKİ MÜREN (1931? 1996)
Bursa'da başladığı orta öğrenimini İstanbul'da Boğaziçi Lisesi'nde tamamladı. İstanbul'da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pekçok kez sergiledi. Zeki Müren, Bursa'da tamburi İzzet Gerçeker'den aldığı solfej ve usül dersleriyle musiki bilgileri öğrenmeye başladı. 1949'da, Boğaziçi Lisesi'nde okurken Agopos Efendi (sinema yönetmeni ve senaryo yazan Arşavir Alyanak'ın babası) ile udi Kirkor'dan aldığı derslerle de musiki eğitimini sürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli'den çeşitli eserler meşk etti; Refik Fersan'dan, Sadi Işılay'dan, Kadri Şençalar'dan yararlandı. 1950'de sınavla İstanbul radyosu'na girdi. İstanbul radyosunda 1951'de, canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi ve bu konseri çok beğenildi. Bundan sonra Türkiye radyolarında düzenli olarak okumaya başladı. Radyo programları on beş yıl sürdü, bunların çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren bundan sonra kendini daha çok sahne ve plak çalışmalarına verdi. Alışılmış kalıpları zorlayan elbiseleri ve sahne davranışı ile halkın ilgisini sürekli olarak üstünde tutmayı başardı. Zeki Müren 600'ü aşkın plak ve kaset doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar'ın 'Bir muhabbet kuşu' güfteli şarkısıdır. Müren 1955'te 'Manolyam' adlı şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazandı.
ZEYNETTİN MARAŞ
müzisyen bir ailenin çocuğu olarak İstanbul Suadiye'de 1927 yılında dünyaya gelmiştir. Annesi kendisine Türk masıki zevkini aşılayan ve bu alanda ilk çalışmaları yaptıran udi Muazzez hanım, babası da son görevi Bafra Noterliği olan Memduh beydi. Ortaokul sıralarında komşularının evindeki Musıki toplantılarına katılarak, burada devrin ünlü musıkişinasları Dr. HamitHüsnü bey, Sine Keman Nuri bey ve Astikzade Boğos efendilerden büyük büyük faydalar sağladı. Yedek subaylık görevinin bitiminde İstanbul belediye konservatuvarına girerek çok değerli hocaları Münir Nurettin Selçuk, Şefik Gürmeriç, Mes'ud Cemil, Nevzat Atlığ, Refik Fersan ve Şerif Muhiddin Targan'dan gördüğü, Türk musıkisi nazariyatı, Şan, Solfej ve folklor dersleriyle bilgileri bilimsel bir şekle dönüşerek 1953 yılında mezun oldu. 1966 yılında yaptığı 26. şarkısı İnleyen Nağmeler büyük bir çıkış yaptı ve böylece besteciliğe bir nevi profesyonelce adımatmış oldu.
ZİYÂ TAŞKENT (1932- 1999)
1932 yılında Adapazarı'nda doğan Ziya Taşkent, ilk ve orta öğreniminin bir kısmını Adapazarı'nda, bir kısmını da İstanbul'da tamamlayarak Pendik ortaokulundan mezun oldu. Lise öğrenimini Kabataş ve Ankara Gazi Lisesinde tamamlayan sanatçı, liseyi bitirdiği 1953 yılında radyoda açılan sınava katılarak radyo sanatçısı oldu. Ankara Radyosu'nda başlayan sanat hayatını daha sonra Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) çatısı altında, kesintisiz 45 yıl solist, hoca, besteci ve şef olarak sürdüren ve birbirinden güzel şarkıları besteleyen Taşkent, neo-klasik dönemin en verimli bestekarlarından biriydi. Bu başarılı çalışmaları ile sanatçı, çeşitli gazete ve kuruluşlardan birçok "Yılın Sanatçısı" ödülünü kazandı. 1998 yılında, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından Taşkent'e "Devlet Sanatçısı" unvanı verildi. 17 Ağustos Marmara depreminde Yalova'da bulunan Ziya Taşkent, ailesi ile birlikte Yalova'nın Çiftlikköy ilçesinde yaşamını yitirdi. "Hasret içimde bir kor", "Silemezler gönlümden", "Dert bende" ve daha birçok 45' liklerde sesiyle; "Gücüme gidiyor böyle yaşamak", "Ne gelen var ne soran", Gökyüzünde duman duman bulutsun" gibi birçok bestesiyle müzikseverlerin gönlünde ayrı bir yer edinen Taşkent'in radyo repertuarında 50'den fazla eseri bulunuyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Türk müziğini gelecek nesillere nasıl taşırız?
Türk sanat müziği, köklü bir geçmişe sahip olan ve Türk kültürüne önemli katkılarda bulunan bir müzik türüdür. Ancak günümüzde genç nesiller...
-
Türk müziğinin makamlardan sonra gelen en tipik özelliği usullerdir. Müzikteki ölçü (Mesur) ve ritim kavramlarının tümünü kapsayan usul teri...
-
Osmanlı ve Eski Türklerde Müzikle Tedavi Kâinatta her şey titreşir. Dalga hareketlerini ortaya çıkaran titreşimlerin her biri, ses dalg...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder