18 Eylül 2017 Pazartesi



Türk Sanat Müziğinde , yeni bestekarlar ve yeni yapılan besteler neden dinleyiciyle buluşamıyor?

Sevgili sanat severler ; sorumuzda da belirttiğimiz gibi , yeni yapılan TSM besteleri neden icra edilmiyor? Bu sorumuzun cevabını aramaya çalışacağız. Bu sorunun cevabına ulaşmak için de öncelikle geçmiş dönemlere ve bestekarlara kadar gitmek gerekir diye düşünüyorum.

Geleneksel Türk Mûsikîsi ile ilgili nazariyata dayanan eldeki ilk veriler, bizi Al Fârâbî (873-950) dönemine sürmektedir. Türk kökenli olduğu düşünülen bu bilginin, Orta Asya coğrafyasında zamânının kültürel birikimlerini özümseyerek, o dönemki uluslararası bilim dili Arapça ile, birçok başka eserinin yanısıra, mûsikî nazariyatını konu edinen; eski Yunan filosofu Pisagor’un çalışmalarından esinlenerek yazdığı, “Kitâbü’l Mûsikî’ül Kebir” adlı bir edvarı bilinmektedir. 

Sizleri bu kadar gerilere götürmek istemezdim lakin Musikimizin başlangıcıyla ilgili bilgi vermek istedim. Şimdi de sizlere kısa bir musiki tarihi bilgisi vermek istiyorum. İlgilenenler için tabi :)

10. yüzyılda yaşamış olan Al Fârâbî’den Timurlenk’in öldüğü 1405’e kadar geçen süre, Türk Mûsikîsinin nazarî yönleriyle açıklandığı ve yazılı hâllere aktarılmaya başlandığı “oluşum dönemi”ni kapsamaktadır. Bu dönemin sonlarına doğru, pek şöhretli bir mûsikîşinas olan Abdülkâdir Merâgî, bir sonraki "evre" 'nin tohumlarını ekmiş, Türk Mûsikîsine yeni bir yön vermiştir. 

Bunu mütâkiben, 15. yüzyılın başından Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı 1512’ye değin; anlatıla geldiği şekilde, Türk Mûsikîsinin ses perdeleri ve makamları üzerinde birtakım nazarî değişilikler yapılmıştır. Bu da, Diyâr-ı Rum’un ve Balkanlar’ın dört bir köşesine Mevlevîhânelerin yayıldığı, Konstantinopolis’in fethedilip, Bizans imparatorluğu kalıntıları arasına Enderun Saray Okulunun kurulduğu, kökleştiği ve Orta Asya’dan Ali Şir Nevâî, Hüseyin Baykara, Ali Kuşçu, Şâdî gibi ilim adamlarının İstanbul’a cezbedildiği bir “dönüşüm dönemi”, kezâ “bir nevî Rönesans” olarak, karşımıza çıkmaktadır.

Bunun uzantısında, 16. yüzyılın başından IV. Murat’ın öldüğü 1640’a dek, Doğu’ya düzenlenen seferler sâyesinde, Osmanlı Sarayına Orta Doğu’dan getirilen müzik ve sanat adamlarının faaliyet gösterdiği, Şiî-Sünnî mezhepler arasında derin ayrışmaların patlak verdiği “şark dönemi” vukû bulmuştur.

17. yüzyılın ortalarından Lâle devrinin sona erdiği 1730’a kadar, Avrupa-i Barok ve Rokoko etkilerin Osmanlı Sarayına nüfûz ederek, zamanının şark kültürüyle apayrı bir sentez oluşturduğu “klâsik dönem” süregelmiştir. 1730’dan İsmâil Dede Efendi’nin 1836’daki ölümüne dek uzanan dönem ise “son klâsik dönem” olarak adlandırılmaktadır. 

Tanzimat fermânının îlân edildiği yıllardan ikinci dünya harbinin sona erdiği 1945’e kadar süren akım ise “romantik dönem” olarak anılmaktadır. 

20. yüzyılın ortalarından günümüze kadar gelen dönem ise “çağdaş dönem”dir. 

Böylelikle, bin seneyi aşkın renkli Türk Mûsikîsi târihinden kısaca bahsetmiş bulunuyoruz. Şüphesiz bu konuda daha pek çok araştırma yapılması gerekliliği söz konusudur ve dileriz ki, bu çalışmamız o yönde gayret sarfedecek olanlara bir nebze olsun ışık tutar.


Cumhuriyet dönemine geldiğimizde , Türk müziği ses sistemi 1933 yılında Dr.Suphi Ezgi ve Sadettin Arel'in müşterek çalışmasıyla ortaya çıkarılmıştır.

Daha sonra Cumhuriyetin ilk yıllarında Gazi M.Kemal Atatürk'ün emriyle Türk Musikisi yasaklanır. Bir süre yasaklı kalan Türk Musikisi , tekrar halka geri dönüş yapar.

Bu dönemden sonra Türk Sanat Müziğine damga vuracak bestekar ve ses sanatçıları çıkar.

Bu isimlerden bazıları şunlardır ; Münir Nurettin Selçuk,Avni Anıl,Alaaddin Yavaşça,Cinuçen Tanrıkorur,Arif Sami Toker,Bilge Özgen,Bekir Sıtkı Sezgin,Şekip Ayhan Özışık,Amir Ateş,Muzaffer İlkar,Selahattin Pınar,Saadettin Kaynak,Şerif İçli,Alaaddin Şensoy,Emin Ongan,Erol Sayan,Fehmi Tokay,Ferit Sıdal,Selahattin Altınbaş,Selahattin İnal,Şerif İçli,Yusuf Nalkesen...

Şimdi asıl konumuza geri dönebiliriz. Neden yeni isimler ve besteler dinleyiciyle buluşamıyor?

Cumhuriyet dönemini sonrası bestekarlarımızın eserleri muhteşem ve hâlâ dinleyicilerin dilinde olmasına karşın yeni eserler üretmekte zorlanıyor muyuz yoksa yeni eserler üretenlere yeteri kadar destek verilmiyor mu? Asıl sorulması gereken soru bu olmalı gibi geliyor bana.

Uzun zamandır Türk sanat müziği ortamlarında bulunmuş birisi olarak , her konserde ve televizyonda hep aynı şarkılar seslendirilmekte maalesef. Bazen kendime soruyorum , acaba yeni eser üreten başkaları yok mu bu memlekette diye. Acaba yok mu ne dersiniz ?

Var tabi ki ...

Yeni yüzlerin ve isimlerin yaptığı eserleri dinleyebileceğiniz tek yer amatör korolar, o da o koronun şefliğini kendisi yapıyorsa tabi ki. 

Ayrıca televizyonlarda ve konserlerdeki solistler, yeni eserleri ezberlemektense eski eserleri okuyup kolaya kaçıyorlar gibi geliyor bana. Özellikle de televizyonda telif vermek istemeyen kurumlar eski eserlere yöneliyor sanırım. Nasılsa bestekarı vefat etmiş eserler varken, hem de halkın kulağında yer etmiş eserleri seslendirip iki alkış almak varken, niye yeni eser okuyarak kendini riske atsın değil mi? Türk müziğine niye yeni bestekarlar kazandırılsın ki, niye yeni eserler okunsun ki, nasılsa repertuvar hazır. Koy Saadettin Kaynak,Selahattin Pınar eserleri çık oku ne olmuş yani...Şak şak şak...

Ülkemizde kanayan bir yara da Türk sanat müziği beste yarışması adı altında yapılan beste yarışmalarıdır. Bu yarışmalar maalesef ki artık KÖRLER SAĞIRLAR,BİRBİRİNİ AĞIRLAR durumuna gelmiştir. Sebebini şöyle anlatayım;

Yıllardır yapılan beste yarışmalarında Jüri üyeleri hep aynı isimlerden oluşmaktadır. Bu memlekette demek ki sadece 10 kişi jüri olabilecek kapasitede. Neden mi? Her yarışmada bu isimler Jüri oluyor da ondan. O yarışmadan bu yarışmaya gezinip duruyorlar adeta. Bir başka sıkıntı da yarışmada seçilen finalistler. Her yarışmanın finalinde aynı isimler var maalesef. Yine şu sonuç çıkıyor ; demek ki bu memlekette 10-15 kişi beste yapabiliyor. Eğer öyleyse vay Türk Müziğinin haline vay...

Bu konuyla alakalı birçok sanatçının tepkileri oluyor fakat , cılız bir ses olarak kalmaktan öteye geçemiyor. Aslında daha önce bu durumlara düşmemek için yarışma komitelerine bazı düzenlemeler önerildi fakat bunu ciddiye alan pek çıkmadı. Çıkmayacak gibi de görünüyor. 

Benim bu konuyla alakalı fikirlerim de mevcut tabi ki  fakat onu daha sonraki yazımda dile getireceğim müsaadenizle...

Sevgi ve saygılarımla....
















Türk müziğini gelecek nesillere nasıl taşırız?

Türk sanat müziği, köklü bir geçmişe sahip olan ve Türk kültürüne önemli katkılarda bulunan bir müzik türüdür. Ancak günümüzde genç nesiller...